Başarısız Su Özelleştirmelerinden Sonra Su Aslına Dönüyor
TAKDİM
Hayatın özü, tüm canlıların yaşam kaynağı, alternatifi bulunmayan ve üretilemeyen bir ortak değer olan “su”dan bahsetmekteyiz.
Dünya’nın 3/4’ünü ve bedenimizin %65’ini oluşturan, az veya kirli alınması halinde ciddi sağlık sorunlarına yol açan “su”, sanıldığının aksine bol bir doğal kaynak değildir. Bütün canlılar yaşamlarını sürdürmek için suya bağımlıdırlar. İstatistikler, inansın her gün 2-4 litre su içtiğini, yediği gıdalardan 1 kilo sığır eti için 15 bin litre ve 1 kilo buğday için bin 500 litre su harcandığını göstermektedir. Bir başka deyişle günde ortalama 2-4 litre su içerken, 25 litre suyu kişisel temizlik işlerinde kullanmakta ve beslendiğimiz gıdaların üretim için ise günde ortalama 2 bin ilâ 5 bin litre su harcanmaktadır.
Yeryüzündeki suyun %97’si okyanus ve denizlerde bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında dünyanın susuz kalmasının imkansız olduğu bile düşünülebilir; ancak, Okyanus ve deniz suları tuzlu olduklarından içilememektedir. Dünyadaki %3’lük tatlı suyun %77’si kutup bölgelerinde buz halinde durmakta, %22’si ise yeraltı kaynaklarından oluşmaktadır. Dolayısıyla biz insanoğlunun ulaşabildiği tatlı su, %1 kadar olup göllerde ve nehirlerde bulunmaktadır.
Küresel ısınma, nüfus artışı, çevre kirliliği gibi problemler nedeniyle önemi ve değeri daha da artan suyun gelecekte Ortadoğu, Afrika gibi nisbeten daha az bulunduğu bölgelerde savaşlara yol açabileceği yönündeki projeksiyonlar da düşünüldüğünde, uluslararası sermaye çevrelerinin bu konu ile yakından ilgilenmeleri şaşırtıcı değildir. Süreç, sınırlı bir kesimin gelirlerini biraz daha artırması uğruna, canlıları sudan mahrum edecek yönde gelişmektedir. Ne yazıktır ki çokuluslu şirketler de, çıkmaza doğru süreklenen bu durumu fırsat olarak görmekte ve buradan nemalanmak istemektedir.
Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşların su sektörünün de özel sektöre açılması yönündeki girişimlerinin kısmen sonuca ulaşmasıyla birlikte, su stratejik önem kazanmıştır. Dünya Su Konseyi’nin kurulması ve 3 yılda bir Dünya Su Forumlarının düzenlenmesi bunun sonuçları arasındadır.
IMF, OECD, Dünya Bankası gibi finans kuruluşları, azgelişmiş ülkelere verecekleri kredilerde su gibi temel kamu hizmetlerinin özelleştirilmesini şart koşarak kamu sektörünün küçülmesine yol açmaktadır. Veolia, Suez, Thames Water gibi çokuluslu su şirketleriyle koordineli politikalar yürüten uluslararası sermaye, ihale sözleşmesini kamuoyundan gizlemekte, fahiş kâr elde edebilmek için tarifeleri aşırı yükseltmekte, ödeyemeyen abonelere kesintiler uygulamakta, başlangıçta taahhüt ettikleri yatırımları ve kapsama alanını genişletme sorumluluklarından kaçınmamaktadır.
Su rezervlerinin bol olduğu alanlar özelleştirme veya satınalma yoluyla ele geçirilerek o ülkenin doğal kaynakları sömürülmekte, çevre tahrip edilmekte, su, toprak ve hava kirlenmektedir. En temel insan haklarının ihlal edilerek sürdürüldüğü insanlık dışı bu süreç, gelişmekte olan ülkelerde çok geniş arazilerin uluslararası yatırımcılara, 50-100 yıl gibi çok uzun süreli kontratlarla kiralanmasını da kapsamaktadır. Yarısı Afrika ülkelerinde gerçekleşen bu anlaşmalarla araziler biyo-yakıt, gıda, madencilik, sanayi ve ormancılık için ruhsatlandırılmaktadır.
Hükümetler üzerinde baskı kurularak yabancı yatırım(cı)ların vergi ve ruhsat ücretlerinden muaf tutulması sağlanmaktadır. Devletin vergi gelirlerini azaltan ve denetim yetkisini sınırlandıran bu ortam, yolsuzluk ve mafyalaşmayı tetiklemektedir. Devlet bütçesinden sağlanan fonlarla inşa edilen barajların, içme suyu ve atık su şebeke ve tesislerin belirli bir süreyle de olsa yabancı veya yerli özel sektör su işletmeleri tarafından işletilmesi, kamu kaynakları sömürülmesi yoluyla özel sektöre haksız kazanç edindirmektedir.
Kil ve diğer kaya oluşumlarından petrol ve doğalgaz çıkarmak için modern sondaj veya hidrolik kırma (fracking) yöntemlerinin gelişmesi, geniş çevre ve genel sağlık problemlerine neden olmakta, yeraltı su kaynakları için ciddi ve uzun dönemli riskler yaratmakta ve tüm bunlar tarım ve gıda endüstrilerini etkilemektedir.
Zehirli hidrolik kırılma kimyasallarından kaynaklanan su kirlenmesi, insanlar gibi hayvanları da hasta etmekte, hatta öldürmektedir. Hidrolik kır(ıl)ma işlemi esnasında ihtiyaç duyulan (israf edilen) büyük miktardaki su, o bölgedeki tarım sektörü açısından büyük risk teşkil etmektedir. Küresel iklim değişikliği ile birlikte düşünüldüğünde, tatlı su kaynakları üzerinde hidrolik kırmanın yol açtığı olumsuzluk daha da derinleşmektedir.
Su hizmetlerinde özelleştirme, su dağıtımı ve yönetimi için rasyonel bir yöntem olarak görünmemektedir. Su kaynaklarının korunması, tüketimi ve dağıtımı, sosyal içerme, öngörülebilir bir gelecek, kaynakların tek elden ve bütüncül bir bakış açısıyla yönetilmesi, şeffaflığın sağlanması, yatırım programlarına bağlı kalınma, bütçeden tasarruf, emek sömürüsünün engellenmesi, mafyalaşma ve yolsuzluklara set çekilmesi gibi gerekçeler çerçevesinde, su ve sanitasyon hizmetleri kamu sektörü eliyle yürütülmelidir.
Özelleştirme istisnai hallerde uygulanmalı, özel şirketlerle sözleşme yapılırken oldukça dikkatli olunmalı, tüm riskler hesaba katılarak hareket edilmeli, halk sağlığının ve çevrenin korunmasının kârdan daha öncelikli ve önemli olduğu unutulmamalıdır.
Sadece işçi haklarını korumak ve geliştirmek için mücadele etmeyi yeterli görmeyen Sendikamız, Konfederasyonumuz HAK-İŞ misyon ve vizyonu ile uyumlu olarak yerel ve küresel sorunları analiz etmeyi ve onlara dair çözümler üretmeyi kimliğinin gereği olarak görmektedir. İşsizlik, yolsuzluk, yoksulluk, mesleki eğitim, gençlik, kadın, ekonomik kriz, aile, sosyal diyalog gibi meseleleri ilgi alanına dahil eden Sendikamız, üyesi bulunduğu EPSU ve PSI faaliyetlerine yoğun ve aktif katılım sağlamaktadır. Küresel emek dayanışmasının gerekliliğine inanarak yerel kamu hizmetleri sektöründe faaliyet gösteren yabancı sendikalarla da işbirliğini geliştiren Sendikamız, suyun gelecekte en ciddi global sorunlardan birisi olacağının altını çizmektedir.
Faaliyetlerinin merkezine insanı alan ve onun temel haklarının koruması ve geliştirilmesi için mücadele veren Sendikamız HİZMET-İŞ, su sektöründe kapalı kapılar arkasında kurgulanan senaryoların gelecekte toplum hayatında ne tür olumsuzluklara yol açabileceğine kamuoyunun dikkatini çekmek istemektedir.
Suyu savunmak; insanlığı, uygarlığı ve insanca yaşanabilirliğini savunmaktır. Harekete geçip su ejderhalarından beldemizi, ülkemizi ve yeryüzünü korumak için elimizden geleni yapmalıyız. Üyelerinin büyük bölümü yerel kamu hizmet birimi belediyelerde çalışan Sendikamız, sosyal sorumluluk anlayışıyla su, kanalizasyon, toplu ulaşım, temizlik, çöp toplama gibi temel kamu hizmetlerindeki özelleştirme ve taşeronlaştırma uygulamalarının olumsuzluklarını farklı biçimlerde gündeme taşımaktadır.
Kanaatimizce su temel bir haktır. Bu hakka herkesin ulaşması temin edilene kadar, diğer haklardan söz etmek mümkün ve mantıklı olamayacaktır. Bu nedenle su ve kanalizasyon hizmetleri, sosyal, siyasi ve ekonomik boyutları düşünülerek bütüncül ve kapsamlı bir yaklaşım ile kamu sektörü tarafından sunulmalıdır.
Dünya Su Forumlarına katılan, suya dair çok sayıda kitap yayınlanan Sendikamız HİZMET-İŞ, hem ülkemizde hem de dünyanın farklı noktalarında su özelleştirmelerinin yol açtığı tahribatın boyutlarını ve yapılan yanlıştan dönme sürecinin ne kadar zor olduğunu ortaya koymak amacıyla bu yayını hazırlamıştır.
Merkezi Hollanda’nın Amsterdam kentinde bulunan TNI (Uluslarötesi Enstitü) tarafından İngilizce dilinde sunulan “Remunicipalisation: Putting Water Back into Public Hands” (Suyun Kamu Sektörüne Dönüşü: Yeniden Belediyeleştirme) adlı yayın, TNI’dan alınan yazılı izin ile Dış İlişkiler Uzmanımız Recep ATAR tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. Desteklerinizden dolayı TNI’ya ve bu çalışmaya katkı veren herkese teşekkür ederim.
Su hizmetlerine bakışı, “Geleceğimiz Suyumuz Kadardır” sloganı ile özetlenebilen Sendikamız HİZMET-İŞ, yerel kamu hizmetlerinin, özellikle de su ve kanalizasyon hizmetlerinin özelleştirilmesi çabalarına karşı koymayı sürdürecektir.
Su ve sanitasyon hakkına herkesin ulaşabildiği bir dünya temennisiyle…
Mahmut ARSLAN
Hizmet-İş Sendikası ve Hak-İş Konfederasyonu
Genel Başkanı
============================================
ÖNSÖZ
Hızla artan nüfus artışı, kentleşme ve sanayileşmenin kirlettiği doğa, gıda ve su talebinin hızla büyümesi, varolan kaynakların hoyratça kullanılması, küresel ısınma ve bu bağlı olarak ortaya çıkan iklimsel değişikler, dünyayı ve üzerindeki canlıları gelecekte çok ciddi problemlerle karşılaştıracak değişmelerdir.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 2010 yılında su ve sanitasyon hizmetlerine erişim hakkını temel bir insan hakkı olarak ilan etmiştir. Buna rağmen yeryüzünde yaklaşık 1 milyar kişi su hizmetlerine erişememekte ve her yıl 2,3 milyar insan yetersiz ve kalite su hizmetleri yüzünden çeşitli hastalıklara yakalanmakta, hatta yaşamını yitirmektedir. 80’ni aşkın ülkenin kronik su kıtlığı problemi ile karşı karşıya dünyamızda, özellikle Afrika kıtasında yaşayan 800 milyon insandan 300 milyonu suyun kıt olduğu bölgelerde yaşamakta ve her yıl 3 milyon kişi su kaynaklı hastalıklardan hayatını kaybetmektedir. Yeterli miktarda ve kalitede içme suyu ve sanitasyon hizmetlerine erişimdeki zorluklar sağlık, beslenme, sosyo-ekonomik durum, eğitim gibi yaşamın tüm yönlerini etkilenmektedir.
Sağlık, eğitim, güvenlik, toplu ulaşım, elektrik, iletişim, su, kanalizasyon, park-bahçeler, yol yapım gibi kamu hizmetlerinin topluma sağladıkları sosyal yararlar, adı geçen hizmetleri sunmak için katlanılan maliyetin ötesine geçmektedir. Örneğin; koruyucu sağlık hizmetleri ve kaliteli içme suyu tedariki, hastalıkları azaltarak sosyal güvenlik harcamalarının daralmaktadır. Bir başka ifadeyle sosyal politikaların ve onların özünü oluşturan temel kamu hizmetleri getirilerinin sadece rakamlarla ölçülmesi rasyoneliteden uzaktır. Bu hizmetlerin merkezindeki su, kanalizasyon ve bunlarla iç içe geçmiş sanitasyon (hijyen) hizmetleri, günlük yaşamın her alanını kuşatmaktadır.
Su ve sanitasyon hizmetlerinin yaşamın her alanına olan derin etkisine rağmen, hükümetler, Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (WB), Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), Veolia, Suez gibi milli ve uluslararası aktörler, özelleştirmenin verimliliği artırdığı ve yarattığı rekabetin su ve sanitasyon hizmetlerinin daha iyi kalitede sunulmasını sağladığı iddiasıyla suyu ticarileştirmeye çabalamaktadır. Uluslararası sermayedârlar, IMF, Dünya Bankası, OECD, DTÖ, Dünya Su Konseyi gibi uluslararası kuruluşların desteğini alarak hayati bir doğal kaynak olan su üzerinden gelir elde etmekten geri durmamakta, kamu hizmetlerinin tamamının dolayısıyla suya ilişkin servislerin de özel sektöre açılması yönünde yoğun uğraş vermektedir. Bir yandan su sektörünün uluslararası sermayeye açılmasını talep eden uluslararası finans kuruluşları, özellikle azgelişmiş ülkelerde su hizmetlerinin gerekli finansman yatırımını ancak özelleştirmeyle sağlanabileceğini dayatmaktadırlar; öte yandan yoksul halk kesimlerinin bedelini karşılayamadığı ülkelerde, daha çok kâr elde edebilmek için su tarifelerini yükseltmekten geri durmamaktadır. Maalesef, bu çerçeveler, sahip oldukları geniş imkânları kullanarak seslerini çok daha güçlü duyurabilmekte, taleplerinin karşılanması noktasında STK’lara oranla çok daha etkili olmaktadır.
Su sektörüne dönük tartışmalar, Dünya Su Forumları’nda da görüldüğü üzere, “ulaşılabilirlik (accessibility), ödeyebilirlik (affordability), tarifeler (tariffs), sürdürülebilirlik (sustainability), katılımcılık (participatory), yönetişim (governance), çevre ve iklim değişikliği” ana başlıkları altında ele alınmaktadır. Etkinliği oldukça dar bir çerçevede yorumlayarak sadece “mali etkinlik” olarak gören ve bu yaklaşımın tüm çerçevelerce de bu şekilde ele alınmasını arzu eden yerel ve küresel çevreler, kamu sektörünün özel sektör kadar verimli iş yapamadığını öne sürmektedir.
Olumsuz sonuçları özellikle son 15 yıldır net biçimde görülen çok sayıda başarısız özelleştirme uygulamaları, toplumun siyaset, ekonomi, sosyal ve sivil yaşam aktörlerini harekete geçirmektedir. Giderek güç kazanan özelleştirme karşıtlığı, sadece gündemdeki özelleştirme girişimlerini engellememekte, ilaveten geçmişte yapılan özelleştirme kontratlarının iptaline veya yenilenmemesine yol açmaktadır. Kamu hizmetleri özelleştirilmesine verilen mücadelenin daha da güçlenmesi, başarılı kamu işletmeleri ayrı bir önem kazanmaktadır.
Özel sektörün başarısından dem vurarak hayatın her alanında özelleştirmeyi teşvkik eden baskın politik trendi iyice zayıflatmak noktasında kamu sektörünün neleri başarabileceği hayati bir mesele konudur. Hantal, yolsuzluklara bulaşmış, hizmet kalitesi düşük kamu işletmelerin sayısının giderek azaldığını ve yerlerini daha etkin çalışan, toplam kalite yaklaşımını önemseyen, halkın taleplerini dinleyen başarılı kamu işletmeleri almaktadır. Yerel koşulları (ekonomi, sosyal yaşam, öncelikler, siyaset vb) dikkate alarak şekillendiren özgün bir kamu yönetimi anlayışından bahsederken de, başarılı kamu işletmelerinin faaliyetleri ve o faaliyetlere ilişkin veriler ve analiz sonuçları kullanılmaktadır.
Dünya genelinde, farklı ülkelerden 5 vakanın (Paris, Hamilton, Darüsselam, Buenos Aires, Malezya) ve ülkemizden Antalya, Kocaeli/Yuvacık, İzmir/ALÇESU ve Konya/KOSKİ vakalarının incelendiği bu kitap, “su hizmetlerinin yeniden belediyeleştirilmesi” alanında bu zamana kadar yayınlanmış en kapsamlı yayın olarak sunulmaktadır.
Bu vakalar, su sektöründe özelleştirmelere karşı uygulanabilir, tutarlı ve güçlü bir alternatif olarak sunulan kamu su yönetimi açısından sağlam argumanlar üretmektedir. Somut vakalardan da anlaşılabileceği üzere, kamu işletmeleri en az özel işletmeler kadar verimli çalışmakta, etkinlik düzeyinde onlardan geri kalmamaktadır. Ulaştıkları verimlilik düzeyi, dezavantajlı gruplara dönük sosyal içerme politikaları, gelecek nesillere daha iyi bir çevre ve su altyapısı bırakılmasını hedefleyen uzun dönemli yatırım planları, yoksul kesimleri dikkate alan tarifeler, düşük kayıp-kaçak oranları, su kaynaklı hastalıkları asgariye indiren kaliteli hizmet yaklaşımı vb faktörler birlikte ele alındığında kamu su işletmeciliğinin özel sektörden birkaç gömlek üstün olduğu ifade edilebilmektedir.
Sendikamız HİZMET-İŞ, yerkürede canlılığın olmazsa olmazlarından “su”yun piyasalaştırılarak ticari bir metaya dönüştürülmesi sürecine karşı çıkan, sosyal yararı göz ardı eden özelleştirme uygulamalarının yol açtığı problemlere dikkat çekerek, diğer kamu hizmetlerinde olduğu gibi, su ve sanitasyon hizmetlerinin de kamu sektörünce sunulması yönünde mücadele veren bir işçi örgütüdür. Suyun temel bir insan hakkı olarak kabul edilmesi gerektiğini savunan ve bu yönde çabalayan HİZMET-İŞ, özelleştirmeden yana tavır koyan siyasilere, meseleleri önyargılardan uzak bir yaklaşımla tüm boyutlarıyla ele almaları çağrısı yapmaktadır.
Sendikamız HİZMET-İŞ, suyu ve sanitasyonu, temel ve devredilemez bir insan hakkı olarak savunmakta ve suyun piyasalaştırılmasına karşı çıkmakta, su sektöründeki özelleştirmelere karşı mücadele vermektedir. HİZMET-İŞ Sendikası, “Su Ticarileştirilemez”, “Geleceğimiz Hayallerimiz Kadardır” şeklindeki sloganlarıyla, su hizmetlerinin kamu yönetimince sunulmasını savunmayı, bu yöndeki yayınları, kampanyaları ve diğer faaliyetleriyle su ve sanitasyon hizmetlerinin önem ve önceliğine dikkat çekmeyi sürdürecektir.
“Remunicipalisation: Putting Water Back into Public Hands” (Suyun Kamu Sektörüne Dönüşü: Yeniden Belediyeleştirme) adlı yayın, özel sektörden kamu sektörüne geçen su hizmetlerinin kamu otoritesi altında sergilediği başarılı performansa işaret ederek özel şirketlerin daha şeffaf, daha hesap verebilir, daha etkin olduğu tezini çürütmektedir. Bu vesileyle, adı geçen yayını hazırlayan ve Sendikamız HİZMET-İŞ tarafından çevirisinin basılmasına izin veren TNI (Transnational Institute)’a teşekkür ederim.
Çeviri aşamasında bir dizi sorunla baş edilmesi gerekmiştir. Bu süreçte karşılaşılan en yaygın problem, sektöre ilişkin terimlerinin dilimize aktarma aşamasında yaşanmaktadır. Örneğin; kitaba adını veren “remunicipalisation”, Türkçe’ye “yeniden belediyeleş(tir)me” şeklinde tercüme edilen bir terim olup su hizmetlerinin özel sektörden kamu sektörüne, özellikle de belediye yönetimine geçisini betimlemektedir. Dilimizde tam bir karşılığı bulunmayan bir diğer kavram “sanitation”dur. Sıhhi temizlik, hijyen, sağlık tedbirleri, halk sağlığını koruma önlemleri, insanın ve diğer canlıların hastalığa yol açan fiziksel, mikrobiyolojik, biyolojik veya kimyasal etmenlerden korunması yönündeki hijyen tedbirleri gibi değişik karşılıkları olan bu terim, sanitasyon şeklinde kullanılmıştır. İlaveten, full cost recovery (gelirlerin giderleri karşılaması), corporatisation (şirketleştirme) gibi bazı iktisat terimlerinin açıklamaları yapılarak ve farklı şekillerde tercüme edilerek anlaşılabilirliği güçlendirilmiştir.
Bu vesileyle, bu kitabın yayınlanması sürecinde desteklerini esirgemeyen Konfederasyonumuz HAK-İŞ ve Sendikamız HİZMET-İŞ Genel Başkanı Mahmut ARSLAN başta olmak üzere, Sendikamız Genel Yönetim Kurulu üyeleri ve mesai arkadaşlarıma teşekkürü bir borç bilirim.
Sözün özü: “Geleceğimiz Suyumuz Kadardır! Su Ticarileştirilemez!”
Recep ATAR
Hizmet-İş Sendikası
Dış İlişkiler Uzmanı
……
Bu kitaba ilişkin temel özellikler:
HİZMET-İŞ SENDİKASI YAYINLARI
Genel Yayın Numarası: 53
Başarısız Su Özelleştirmelerinden Sonra Su Aslına Dönüyor
Ankara, 21 Ocak 2013
Yayın Dilleri : Türkçe, İngilizce, Arapça
Toplam Sayfa Sayısı: 128 (Türkçe), 168 (İngilizce), 208 (Arapça).
Tasarım / Design: İbrahim Altuncu – Süleyman Usta
Baskı / Print:
Ayrıntı Basımevi, İvedik OSB, 28.Cad.
770.Sok. No:105/A, Yenimahalle – ANKARA