Ana Sayfa » Makaleler » Mahmut ARSLAN » Zor Coğrafyada Var Olmak

Zor Coğrafyada Var Olmak

Ülkemizin yaşadığı 15 Temmuz kanlı darbe ve işgal girişiminin gerek hafızalarda, gerekse de yapısal olarak meydana getirdiği travmalardan hızla çıkmaya çalışıyoruz. Birlik ve bütünlük ruhuyla; tarihine, ülkesine, vatanına sahip çıkan milletimizin, yeniden kendi olağan gündemine dönmesiyle birlikte, yeni bir anlayışla ülkemize ve temsil ettiğimiz kitlelere karşı duyarlılıklarımız daha bir tahkim edilmiştir.

Hayatın değişmez kuralı: “kendi kalarak” değişerek var olmaktır. “Kendi kalarak”tan kasdımız; ait olduğunuz, sahip olduğunuz, kendinizi anlamlı kıldığınız, örtüştüğünüz ‘değerler dünyası’ndan kopmadan, çağın ve yerel havza şartlarının gereğini yapabilmektir. Varoluşun temel kuralı budur. Biraz daha açarsak: Kendi kalarak değişmek, ancak “gelişme” ile mümkündür. Gelişmeyen canlının yok olması muhakkaktır.

Toplumsal kurumlar ve hareketler de birer canlı organizma olması niteliğiyle aynı kurala tabidir. “Kendiniz kalarak” değişemezseniz, dolayısiyle “gelişemezseniz” bulunduğunuz zeminin kaybedersiniz ve yok oluşunuz kaçınılmazdır.

Bu gerçeği en bariz biçimde sendikal harekette görüyoruz.

Sendikal hareketin doğasının dinamik olmasından kaynaklanan yapısı, onun varoluş nedenlerini kaybetmemesini sağlamaktadır. Ancak, bunun zaman ve mekandan bağımsız olamayacağının altını çizmek gerekiyor. Yani, sendikal hareket, şartlar ve imkânlar bağlamında varoluşunu sürekli kılmak gibi bir zorunlulukla karşı karşıyadır.

Bu bakımdan, Sendikal hareketin varoluş nedenlerinin başında, şartlar ve imkanlar ne olursa olsun, haklarımızı korumak ve daha ileri haklara sahip olmak için mücadele vermek gelmektedir. Gerek dünya sendikal hareketinin ve gerekse de ülkemizdeki sendikal hareketin özellikle 1980’li yıllardan itibaren içerisinde bulunduğu şartlar ve kurumsal yapısı, imkanlarla şartların büyük ölçüde örtüşmediği bir seyir arzediyor. Yâni, ülkemizin sosyo-ekonomik ortamı; şartların olumsuzlukları ile imkanların müsaitliği veya şartların müsaitliği ile imkansızlıklar gibi bir çelişkiyi her zaman beraberinde getiriyor.

Biraz daha açarsak; Çoğu kez “hak”larınız için şartlar müsait olmasına rağmen, imkanlarınız yol almanıza mani oluyor. Çoğu kez de hangi imkana sahip olursanız olun şartlar bu imkanları kullanmanızı engelliyor.

İşte sendikal hareket bu çetin yolda ilerlemek, varlığını sürdürmek zorunda.

Sendikal hareket, en zayıf olduğu dönemlerinde bile varlık nedenlerinden vazgeçmedi. Hatta olağanüstü darbe dönemlerinde bile kan kaybetti, geriledi, yasal engellerle önüne barikatlar çekildi fakat bir barajın önüne çekilen seti sürekli zorlayan su yığını gibi durup dinlenmeden o barikatları zorladı, halen de zorluyor.

Sendikal hareket mücadele karakterinden kaynaklanan kabiliyeti ile yukarıda belirttiğimiz imkan/sızlık/lar-şartlar makasından çıkabilmek için zaman zaman tıkansa da varlığını koruyabildi, koruyabiliyor. Tıkanan kılcal damarlarını kendisi açıp hayatiyetini koruyabiliyor. Çünkü hayatiyetini oluşturan ana damarlarını tahrip ettirmiyor.

Kim ne derse desin, nasıl bakılırsa bakılsın, ne kadar istismar edilirse edilsin,  insanlık var oldukça emek var olacak, emeğine sahip çıkanların mücadelesi, yâni sendikal mücadele daim olacak, hayatiyetini koruyacaktır.

HAK-İŞ ve HİZMET-İŞ olarak Sendikal bünyemiz, tıpkı potansiyel hastalıklara duyarlı, hazırlıklı ve tedbirli vücut gibi duruşunu bozmadan soğukkanlı tavır alabilen bir yapıya sahiptir. Bu yapımızla, tüm dönemlerimizde sorunları doğru tanımlayabilen, çözümleri gerçekçi olarak önerebilen bir vizyonla bugünlere geldik. İmkânlar ve şartlar mücadelemizi inkıtaya uğratmadı.

Gün geçmiyor ki Çalışma Hayatımızda yeni bir konu, yeni bir sorun ortaya çıkmasın. Bir taraftan varolan kronik sorunlarla mücadele etmek, diğer taraftan her an ortaya çıkabilecek potansiyel sorunlara karşı hazırlıklı olmak, ortaya çıkınca da soruna odaklanıp çözüm üretmek, bir bünye refleksi gereğidir.

Halen Çalışma Hayatının gündemdeki aktüel sorunları olan Taşeron İşçilik ve Kıdem Tazminatı başta olmak üzere verdiğimiz mücadele, Türk Sendikal hareketinin önünü açmak ve ilerlemesi için kavşak noktalarıdır. Ortaya çıktığı günden bu yana modern köleliğe dönüşen, çalışma ilişkilerini bozan, insan onuruna yaraşır iş tanımını yok sayan taşeron işçiliğe karşı sendikamızın 35. Kuruluş yıldönümünde (25 Ocak 2014) Ankara’da ülkemizin dört bir yanından gelen 5 bin taşeron işçisi ile, farklı bir yaklaşımla başlattığımız “Sendika seni korur”, “Hakkın bize emanet” temalı örgütlenme kampanyamız, bütün teşkilat mensuplarımızın yoğun çabalarıyla kısa sürede karşılık bulmuş, katılan tüm emekçiler Ankara’dan moral ve heyecanla bölgelerine dönmüş ve devamında Sendikamız HİZMET-İŞ, taşeron işçilerin umudu olmuştur.

Sendikamız, burada da kalmayarak kamu ve yerel yönetimlerde çalışan tüm taşeron işçilerinin kadrolu işçi olarak daimi statüye taşınması için verdiği mücadele hükümetçe karşılık bulmuş, ses getirmiş ve “kamudaki tüm taşeron işçilerin kadrolu olacağı” ifade edilmiştir. Ancak daha sonra getirilecek düzenlemeye ilişkin yapılan açıklamalar hayal kırıklığı meydana getirmiştir. Taşeron işçileri için düşünülen statü, beklentileri karşılamamış yeni bir karmaşaya kapı aralanmıştır. Bu aşamada da mücadelesinden vazgeçmeyen Konfederasyonumuz HAK-İŞ ve Sendikamız HİZMET-İŞ, ciddi alternatif çalışmalar yaparak itirazlarını ve önerilerini ortaya koymuş ve yetkili mercilere iletmiştir.

Çalışma hayatımızın bir diğer güncel konusu Kıdem Tazminatıdır.  Yıllardır dönem dönem gündemi işgal eden Kıdem Tazminatı konusu da bu günlerde milyonlarca emekçilerin dikkatle izlediği bir konudur. Bu konuda da gerek HAK-İŞ’in gerekse de HİZMET-İŞ’in görüşü ve teklifi yıllardır değişmemiştir. Biz, başından beri tüm emekçilerin kıdem tazminatı haklarının garanti altına alınmasını talep ediyoruz.  Geriye götürülmesi/düşürülmesi gibi, mevcuttan taviz verilecek bir yaklaşımı asla kabul etmiyoruz. Kadım Tazminatı temel bir insan hakkı olarak olmazsa olmazımızdır. Bu konuda, Kıdem tazminatını istisnasız her bir çalışan için güvence altına alacak, haksızlıkların, adaletsizliklerin olmadığı, uygulanabilir ve sürdürülebilir güçlü bir sistemin kurulmasını talep ediyoruz.

İşte, yazımızın başında şartlar ve imkanlar bağlamında değerlendirdiğimiz sendikal hareketin gelişim ivmesinin en önemli pratik göstergelerinden birisi (aktüel bir mesele olması bakımından) taşeron işçilikle mücadelesidir. Bir diğeri de sözkonusu Kıdem Tazminatıdır.  Öteden beri vurgu yaptığımız ve ilke haline getirdiğimiz “haklar sabır, ısrar ve mücadele ile elde edilir” gerçeği bu noktada da karşımıza çıkmıştır. Bu gerçek, temel varoluş nedenimiz olan “tüm dünyanın mağdurlarına, mazlumlarına borcumuz var”sorumluluğumuzu ertelemeden yerine getirmeyi gerekli kılmaktadır.

Saygın ve etkin bir emek örgütünün gelişimi için sadece verdiğimiz bu iki mesele, gelişerek varolmaya örnek bir tavır ve mücadele biçimidir.

 

HAK-İŞ ve HİZMET-İŞ, yarım yüzyıla yaklaşan kurumsal mücadele tarihinde, sendikal hareketteki duruşunu gelişerek varolmaeksenine yerleştirmiştir.

Bu çizgide, tüm emekçilerin her türlü sorunlarının çözümü için kendimizi sorumlu hissediyoruz.