Türkiye Büyük Millet Meclisi, 2020 Bütçesi ile ilgili olarak hummalı bir çalışma içinde. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Lütfi Elvan, başbakan yardımcılığı ve bakanlık yapmış, deneyimli ve konuya en fazla hâkim bir siyasetçi. Bütçe çalışmaları devam etmekte iken, AK Parti Grup Başkan vekili Mehmet Muş, TBMM’ye, vergi ile ilgili 45 maddelik bir kanun teklifi sundu. Muş önerilerini, “teklifimiz, çok kazanandan daha çok, az kazanandan daha az vergi alınmasını amaçlıyor” sözleriyle kamuoyuna duyurdu. Bu ifade, başta biz sendikacılar olmak üzere, dar gelirli bütün çalışanların yüreğine su serpti. Çünkü gelir adaletsizliği, yıllardan beri, Türkiye’nin kronik sorunu olarak devam etmektedir. Vergiler, bu amaca yönelik olarak işletildiği takdirde, gelir adaletsizliğini bir miktar gidermenin mali araçlarından birisi olabilir.
Vergi Reformu Kapıda
Mevcut vergi sistemi, gelir adaletsizliğini beslemektedir. Yüksek gelirli ile düşük gelirli arasındaki uçurumu derinleştirmektedir. Zengin fakir gözetmeksizin, temel ihtiyaç maddelerinden katma değer vergisi (KDV) ve pek çoğundan da özel tüketim vergisi (ÖTV) alınmaktadır. Örneğin; benzin, mazot gibi yakıtlardan alınan yüksek vergi, yoksulun ulaşım giderlerine yansıtılarak fakire yüklenmektedir. Elektrik, doğal gaz, iletişim gibi zorunlu tüketim ürünlerinden alınan yüksek vergiler, hiç kuşkusuz ki, zenginin değil, fakirin belini bükmektedir.
AK Parti’nin teklifinde, bu konularda etkin bir iyileştirme girişimi bulunmamakla birlikte, gene de teklifi umut verici buluyor ve sevinçle karşılıyoruz.
Teklifin en önemli maddelerinden birisi araç kiralama ile ilgili. Bazı büyük şirketlerin astronomik rakamlar beyan ederek, bu imkânı, vergi kaçırma fırsatı olarak istismar ettikleri sır değildir. Teklif kesinleşirse, araç kiralama giderlerinin KDV ve ÖTV olarak belirlenen miktarının 115 bin TL’ye kadar olan kısmı gider sayılacak. Yani büyük şirketlerin araç kiralama bedeli olarak beyan edip, gider gösterdiklerin rakam 5.500 TL’yi geçemeyecek. Daha fazla ödeme yapanlar, geçen miktarı, gider olarak beyan edemeyecek.
Sporcuların transfer bedellerinin ve gelirlerinin vergi oranları da yükseltiliyor. Heykeltıraş, ressam, bilgisayar programcısı ve yazılımcısı, senarist gibi meslek mensuplarından bazıları servet kazanmalarına rağmen gelirleri vergiden muaf sayılıyordu. Bu muafiyete sınır getiriliyor. Döviz cinsinden menkul değer gelirlerine uygulanan vergi oranı arttırılıyor. Konaklama vergisi adı altında, turizm amaçlı seyahatler vergilendiriliyor.
En önemli yeniliklerden bir diğeri, lüks konutlara uygulanacak vergi oranları. Değeri 5 milyon TL’yi aşan konutlara vergi öngörülüyor. Üstelik konutların değeri artık beyanla değil, uzman raporu ile belirlenecek. İstanbul’da 40-50, hatta 80-90 milyon TL’lik yalılarda, saraylarda oturanlar, konutun değerine göre, yani binde 3 ile yüzde 1 arasında değişen oranlarda vergi ödeyecek.
Teklifteki reform nitelikli bir diğer madde, dijital sektörle ilgili. Google, Apple, Netflix, Spotify gibi bazı mecralarla ilgili teknoloji firmalarının oyun, reklam, müzik, video uygulamaları vergilendirilmiyordu. Teklif kanunlaşırsa, ki muhakkak kanunlaşmalı, dijital sektörde yüksek gelirler elde eden firmalar 7,5 oranında vergiye tabi kılınacak. Belirli bir muafiyet korunmuş ama önerilen haliyle bile teklif takdire şayan.
Vergiler Gelir Adaletsizliğinin İlacı Olabilir
Kanun teklifinde dar gelirlinin vergi yükünün arttırılmayacağı garantisi yer alıyor. 500 bin TL’ye kadar geliri olanların vergi yükleri sabit kalıyor. Bu rakamın üzerinde gelire sahip olanlardan alınacak verginin oranı yüzde 40. Bir milyon TL’yi aşan gelirlerden ise yüzde 45 vergi alınacak. Bilindiği gibi 18 bin TL’den başlayarak 500 bine kadar olan gelirler, yüzde 15 ile 35 arasında vergiye tabi. Bu oranlar korunuyor.
Kuşkusuz ki vergilendirme sistemi kadar, tahakkuk eden vergilerin tahsil edilmesi de önemlidir. Güvenlik, savunma, altyapı, eğitim, sağlık, sosyal politika gibi pek çok hizmet, devletin vergi ve diğer gelirleri sayesinde sunulmaktadır ki, vergi gelirlerinin en önemli kalemi gelir vergisidir. Gelir vergisinin toplam vergi gelirlerine oranı 26,3’tür. Onu sırasıyla %19 ile ÖTV, %14,6 ile ithalattaki KDV, %14,1 ile iç piyasadaki KDV izlemektedir. Harçlar %5,3, Damga vergisi %3,5, kurumlar %1,9 ve diğer (cezalar gibi) gelirler %10,9’dur.
Kaynağında kestiği için, çalışanlardan tahsil edilen gelir vergisi devletin en çok güvendiği kaynaktır. Zira, gelir vergisi vermekle yükümlü özel sektör, hem geliri muadilinde vergi beyan etmemektedir hem de beyanla tahakkuk eden vergilerin tahsilatında ciddi zaaflar bulunmaktadır. 2017 rakamları itibariyle, sözgelimi Fransa’da %46,2, İsveç’te %44,2 iken, Türkiye’de tahsil edilen vergilerin gayri safi yurt içi hasılaya (GSYİH) oranı 25’tir. Vergi gelirlerinden kamunun mahrum kalması yatırımları doğrudan etkilemektedir. Örneğin, 2018 rakamlarıyla kamu yatırımlarının GSYİH’ye oranı 13’tür. OECD ortalaması ise %19’dur.
Vergi gelirlerine bir başka açıdan bakıldığı zaman da ciddi bir adaletsizlik gözlenmektedir. Türkiye’de gelir vergisinin oranı 26,2 iken, tüketimden (ÖTV, KDV) toplanan vergiler %50’nin üzerindedir. Oysaki, orta gelir grubuna sahip ülkelerde bile oranlar tersinedir. Yani tüketimden düşük oranda vergi alındığı için, gelir vergisi, toplam verginin neredeyse yarısını teşkil etmektedir. 2018 rakamlarına göre, çalışanların ödediği gelir vergisi, ticari işletmelerin ödediği gelir vergisinden 5 milyar TL daha fazladır. KDV, ÖTV gibi tüketiciden toplanan dolaylı vergilerin miktarı ise 312,3 milyar TL’dir. Yani toplam gelirin yarısından fazlası dolaylı vergiler aracılığı ile tüketicilerden toplanmıştır.
Dolaylı Vergiler Yoksulun Sırtına Yük
Bu rakamlar net olarak şunu ortaya koymaktadır: Çok para kazanan ticari işletmelerden devlet düşük oranda vergi almaktadır. Zenginlerin kazançlarına düşük oranda vergi tahakkuk ettirilmesine rağmen, devlet onlardan vergi tahsil etmekte acziyet göstermektedir. Bu acziyet yüzünden devlet, giderlerini karşılamak için dolaylı vergilere yüklenmekte ve bir bakıma devletin vergi yükünü garibanın sırtına yüklemektedir.
Demek ki, mevcut vergi sistemi, fakirden daha fazla zenginden daha az vergi alma amacına yönelik olarak işletilmektedir. Çünkü asgari ücretle çalışan fakir aileler de günlük ihtiyaçlarını karşılamak için para harcayan tüketicilerdir; asgari ücretlinin bir ömür kazandığı parayı bir ayda kazanan bazı zenginler de tüketicidir. Gıda, yakıt, ulaşım gibi, zorunlu ihtiyaçların karşılanması bağlamında, fakir ile zengin arasında fazla bir harcama uçurumu yoktur. Buna mukabil zenginler de birer tüketici olarak fakirler gibi aynı düzeyde dolaylı vergilere tabidir. Yani zenginlerle fakirler, tüketici olarak alışveriş yaparken, aynı ürüne aynı dolaylı vergiyi ödemektedir. Oysaki gelirleri arasındaki uçurum, rakamlara göre sekiz kattır.
2018 yılında DİE’nin açıkladığı rakamlara göre:
2016 2017
En düşük gelirli %20’lik dilimin MG’den aldığı pay 6,2 6,3
İkinci yüzde 20’lik dilimin MG’den aldığı pay 10,6 10,7
Üçüncü yüzde 20’lik dilimin MG’den aldığı pay 15,0 14,8
Dördüncü yüzde 20’lik dilimin MG’den aldığı pay 21,1 20,9
En yüksek gelirli % 20’lik dilimin MG’den aldığı pay 47,2 47,4
Demek ki, en yüksek gelire sahip en zenginler, en düşük gelire sahip fakirlerden sekiz kat daha fazla milli gelirden (MG) pay almaktadır. Bu pay, yıllara göre fakirler lehine düzelmek bir yana, en zenginler lehine değişim göstermektedir. Oysaki, en zengin de aynı mala aynı KDV veya ÖTV’yi ödemektedir. Fakirler de aynı oranda dolaylı vergilere tabidir. Bu adaletsizliği gidermenin yolu, zenginlerin daha fazla gelir vergisi ödemesini temin etmektir. Böylece, toplam gelir içindeki gelir vergilerinin oranı artacak, dolaylı vergilerin oranı ise azalacaktır. Hükümetler, dolaylı vergilere daha az ihtiyaç duyacaklarından, yoksulların sırtındaki vergi yükü kısmen azalacaktır.
Dolayısıyla, mevcut vergi sistemi, çok kazananın az, az kazananın çok vergi ödediği bir işleyişe sahiptir. Umuyoruz ki, AK Parti’nin teklifi, yoksul ve bilhassa çalışanlar lehine daha köklü vergi reformlarına yönelik olarak atılacak adımların önünü açar. Bu adımlar, vergi adaletsizliğini azaltacak, gelir dağılımındaki adaletsizliğin de kendiliğinden giderilmesine vesile olacaktır. Dolayısıyla vergiler, gelir dağılımındaki adaletsizliği körükleyen değil, önleyen bir işleve bürünecektir ki, bunun sonucu da elbette ki toplumsal barış, huzur ve refah olacaktır.