Hak-İş Konfederasyonu Genel Başkan Yardımcısı ve Hizmet-İş Sendikası Genel Başkanı Sayın Mahmut ARSLAN’ın 5. Dünya Su Forumu – Serbest Kürsü Platformu’nda 19 Mart 2009 Perşembe saat 11.00’de yaptığı konuşmanın metnini sunuyoruz.
Sayın Katılımcılar, Sayın Misafirler, Değerli Su Dostları,
Burada size sudan söz etmek istiyorum. Suyun ticarileştirilmesine eleştirel yaklaşımımızı anlatmak istiyorum. Fakat, önce kendimi ve temsil ettiğim kurumu kısaca tanıtsam, herhalde, iyi olur.
Ben Hak-İş Konfederasyonu Genel Başkan Yardımcısıyım. Bu Konfederasyona bağlı Hizmet-İş Sendikasının Genel Başkanıyım. Adım Mahmut Arslan. Hak-İş Konfederasyonu Türkiye’nin ikinci büyük işçi konfederasyonudur. Hizmet-İş Sendikası 126 bin üyesi olan güçlü ve saygın bir sendikadır. Türkiye’nin 6. büyük sendikasıdır. PSI ve EPSU üyesidir. Asya, Afrika, Doğu Avrupa ve Balkanlardan çok sayıda sendika ile işbirliği anlaşmamız var. İşçi hareketinin küresel bütünleşmesi için çalışıyoruz.
Sayın Katılımcılar,
Hizmet-İş Sendikası 5. Dünya Su Forumu’na Türkiye’den katılan tek işçi sendikasıdır. Burada olmamızın 2 önemli sebebi var: Önce, insani değerleri önceleyen bir kurum olarak, tüm insanlığa karşı duyduğumuz sorumluluğun gereğini yerine getirmek istiyoruz. İkinci olarak, biz su sektöründe örgütlü bir sendikayız. Biliyoruz, inanıyoruz ve bu gökkubbeyi çınlatacak bir sesle haykırmak istiyoruz ki, su ticarileştirilemez. Suyun ticarileştirilmesi insanlığa karşı işlenen en büyük cinayetlerden birisi olacaktır. Bu sebeple bizim sloganımız şudur:
GELECEĞİMİZ SUYUMUZ KADARDIR. SU TİCARİLEŞTİRİLEMEZ!
Suyu olmayan toplumların geleceği yoktur. Suyunu çokuluslu su şirketlerine kaptıran toplumlar, geleceğini elinden aldırmış demektir. Su canlılığın temelidir. Su kültürün temelidir. Zenginliğin kaynağıdır. Su olmadan enerji olmuyor, ekonomi olmuyor, sağlık olmuyor. Dünya su kaynakları gitgide kirleniyor. Su ihtiyacımız ise hızla artıyor. Bu iki ters gelişme suyu son derece stratejik bir nesneye dönüştürdü. Su petrolden daha önemli hale gelmektedir.
Küresel güçler suyu bir zenginlik kaynağı olarak ele geçirmek istiyorlar. Stratejik bir araç olarak ele geçirmek istiyorlar. Bunu yapmanın yolu su üzerinde yerel toplulukların ve ulusal otoritelerin kontrolünü zayıflatmaktır. Bu oyunun bir adı özelleştirmedir. Bu oyunun diğer bir adı kamu-özel sektör işbirliği (PPP)’dir.
Bu oyunlara görünüşte çok kuvvetli gerekçeler türetiliyor. Kamu kaynakları yoksul ülkelerde su yatırımları için yetersizmiş! Kamu kaynakları yetersiz ise özel sektörü su işine davet etmek gerekiyormuş. 2 gün önce OECD Genel Sekreteri böyle söyledi. Bu Forum’da bütün söylenenleri özetleyecek birkaç cümleden birisi budur. Halbuki kamu kaynakları dünyanın her tarafında ve her zaman yetersizdir. Şimdi, kamu kaynakları yetersiz diye, küresel finansal krize karşı kamu kaynakları kullanılmıyor mu? Su yatırımlarının gelir yaratıcı etkisi 4-34 arasında değişmektedir. Bundan daha verimli kamu yatırımı olamaz. Su yatırımları aynı zamanda eğitim ve sağlık altyapısıdır. Şu halde kamu, bütün gücü ile su sektöründe yer almalıdır. Su işletmeleri kamuya ait olmalıdır.
2 gün önce OECD Genel Sekreteri “Mısır’da suyu %95 oranında kamu sübvanse ediyor. Bu oran Fransa’da %5’tir. Hangisinin kamu maliyesi daha güçlü?” diye soruyor. Ben de şunu sordum: “Fransa’da su faturaları tüketim harcamalarının %3’üne karşılık geliyor. Mısır’da ise bu oran %10. Fransa ile Mısır’ı nasıl karşılaştırırsınız?”
Ne demek istiyorum? Su özelleştirmelerinin gelişmiş ülkelerde etkisi farklıdır, gelişmekte olan ülkelerde ve azgelişmiş ülkelerde farklıdır. Azgelişmiş-gelişmekte olan ülkelerde su özelleştirmeleri yoksulluğu derinleştirmektedir. Su fiyatları hızla yükselmektedir. Buna mukabil su kalitesi iyileşmiyor, yoksullara yönelik su hizmeti genişlemiyor. Bunun çok sayıda örneği var. Antalya su işletmesi özelleştirildi, hizmet kalitesi bozuldu, su fiyatları olağanüstü arttı. Su faturalarında “sayaç okuma ücretleri” tahakkuk ettirildi. Atıksu hizmeti verilmediği yıllarda halktan atıksu bedeli alındı.
Özelleştirme işte böyle bir oyun. Çeşme-Alaaçatı Su İşletmesi Şubat-2003’ten başlayarak özelleştirildi. 10 yıl süreli su özelleştirmesinden sonra o yöredeki su fiyatları Fransa’daki su fiyatlarından %15 kadar daha yüksek. Yani çok pahalı.
Biz su özelleştirmelerinin yeni bir sömürü biçimi olduğunu biliyoruz. Özelleştirme ve benzer yöntemler yeni bir yoksullaştırma oyunudur. Çünkü su işletmeleri tekel olurlar. Özel tekelci işletmeler sınırlı satış yapıp fiyatları yüksek tutma stratejisi izlerler. Bundan dolayı yoksullara hizmet sunmazlar. Zaten özelleştirme oyunu yoksullar üzerinden oynanmaktadır. Bunu bildiğimiz için, biz, son yıllarda su sektöründeki özelleştirmelere karşı bilinçlendirme çabalarımızı arttırdık. 2005 yılında uluslar arası konferans düzenledik. 2006 yılında bir Özelleştirme Raporu yayımladık. 2008 yılında Su ve Şehir adlı bir broşür yayımladık. Ocak 2009’da Su Raporu yayımladık. 5. Dünya Su Forumu’nda 2 tane stand açtık. Burada ve Feshane’de standlarımız var. Standlarımızı ziyaret edenlere Türkçe, İngilizce ve İspanyolca hazırlanmış bir broşür ve Suya Dair adını verdiğimiz bir karikatür albümü hediye ediyoruz. Amacımız suyu ticarileştirme oyununa karşı küresel bir bilinç yaratılmasına katkıda bulunmaktır.
5. Dünya Su Forumu’nun arkasında çokuluslu su şirketleri olduğunu biliyorduk. Onlar da bizi öğrenmişler. Buraya katılmamızı engellemek için örtük çabalar gösterdiler. Fakat biz katılmakta ısrarlı olduk. Hazırlık süreçlerine katıldık, 1. İstanbul Su Forumu’na katıldık, orada panelist olduk. Oturum gelişimine katkı teklifleri sunduk. Bütün bunlara rağmen bize 100’ü aşan oturumdan 1 tanesinde bile sunumda bulunma imkanı verilmedi. Sanki arka depoya atar gibi, işte bu serbest kürsü platformunda konuşma hakkı verildi. Farklılıkların Suda Yakınlaşması parolası ile Forum düzenleyenlerin farklılığa karşı ne kadar hoşgörüsüz olduklarını böylece görmüş olduk.
14-15 Şubat 2009 tarihlerinde yapılan 1. İstanbul Su Forumu’nda Tan Morgül adlı bir gazeteci ilginç bir hikaye anlatmıştı. O hikayeyi tekrarlayarak sözlerimi bitirmek istiyorum: Kenya’da Masai Kabilesi oturduğu bölgeden geçen bir nehirden su alıyormuş. Bu kabileye su faturası gelmeye başlamış. Kabile halkı hiçbir şey anlamamışlar ve faturaları umursamamışlar. Derken, birgün bir adam çıkıp gelmiş, Masai Kabilesi’nden su faturalarını tahsil etmek istiyormuş. Yerli Kabile Masai halkı akıp giden nehir suyunu kullandılar diye niçin bedel ödeyeceklerini bir türlü anlamamışlar. Meğer nehir özelleştirilmiş imiş! Su özelleştirmesi, insanlık tarihi boyunca insanlığın ortak malı olan suyu, çokuluslu su tekellerine teslim etmektir. Biz işte buna karşıyız. Çocuklarımıza ve gelecek nesillere karşı sorumluluklarımızı yerine getirmek için haydi birlikte haykıralım:
GELECEĞİMİZ SUYUMUZ KADARDIR. SU TİCARİLEŞTİRİLEMEZ!
Duyarlık gösterip bu çığlığımızı duyan tüm su dostlarına yürek dolusu teşekkürlerimi sunuyorum.