Ana Sayfa » Makaleler » Mahmut ARSLAN » “Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”

“Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”

Genel Başkan Mahmut ARSLAN’ın 11 Şubat 2005 Cuma günü saat 10.00’da Ankara – Akar International Hotel’de 26. Kuruluş Yıldönümü Etkinlikleri çerçevesinde protokol konuşmaları bölümünde yaptığı açılış konuşmasının tam metnini sunuyoruz.

Sayın Bakanım,
HAK-İŞ Konfederasyonumuzun Kıymetli Genel Başkanı,
Sendikamızın Değerli kurucu ve onursal Genel Başkanı,
Saygıdeğer Milletvekillerim,
Azerbaycan Belediye İşçileri Sendikasının Kıymetli Genel Başkanı,
Değerli Belediye Başkanlarım,
Sendikamızın Değerli Başkanları,
Kıymetli mücadele arkadaşlarım,
Saygıdeğer Misafirler. 

Hizmet-İş Sendikamızın 26. yıl etkinliklerine hoş geldiniz diyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Çeyrek yüzyılı geride bırakmanın onuruyla birlikte 26. yılımızda da iz bırakacak yani tarihe kayıt düşmenin önemli olduğu bilinciyle, bu anlamlı etkinliklerimizi gerçekleştiriyoruz.

26 yıllık Sendikal mücadele ve mücadeleyi bilinçli bir inşa ile yeniden üretme çabası; Doğru bir duruş ve doğru bir mesajla kurumsal kimlik oluşturmanın silinmez izlerini taşımaktadır.

HAK-İŞ’in ilkeleri ve misyonu doğrultusunda; 24 Ocak 1979’da mütevazi bir Anadolu şehrinde, şu anda aramızda bulunan kurucu ve onursal Genel Başkanımız Sayın Hüseyin TANRIVERDİ’nin önderliğinde başlayan örgütlenme mücadelesi, bugün 100 bini aşan üyesi ve ülkemizin 7. büyük sendikası konumuyla tüm Türkiye’yi bir halı gibi dokumuş ve dokumaya devam etmektedir.

Bir özdeyişi hatırlıyorum: “dünya; karşılaşılan fırtınalarla değil, geminin limana getirilip getirilemediğiyle ilgilenir… ” Kuruluşundan bugüne kadar tüm emeği geçen arkadaşlarımız HİZMET-İŞ’i bugünlere getirmiştir, sağlam limana demirlemişlerdir. Bu mücadelenin isimsiz kahramanları dahil olmak üzere, emeği geçen herkese huzurlarınızda teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Bu yolculuk esnasında ahirete göçenlere Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyorum, huzurlarınızda minnetle anıyorum. Çünkü bugün geldiğimiz nokta onların emek ve alınterleriyle gerçekleşmiştir. Onları unutmadık, unutmayacağız.

Biz, meşhur deyimde olduğu gibi; “bir çivinin bir nalı, bir nalın bir atı, bir atın bir kumandanı, bir kumandanın da bir ülkeyi fethettiği”nin idrakindeyiz. Onun için HİZMET-İŞ’te hangi kademede görev yaparsa yapsın herkesin görevi büyüktür, önemlidir ve onurludur.

Sayın Bakanım,
Saygıdeğer misafirler, 

HİZMET-İŞ; kimilerinin yaptığı gibi varoluşunu sadece “biz farklıyız” sloganına hapsetmenin değil; duruşu ve muhtevasıyla yürüyüşünü ısrarla sürdürmenin bilincindedir.

Bu bağlamda; HAK-İŞ’in idealleriyle örtüşen HİZMET-İŞ’in yeni dünya ve Türkiye şartlarında duruşunu özetlersek; 

Üzerimize doğru gelen ve “bir köy kadar küçülen” küresel dünyada yürüyebilmek, eski malzeme ve şablonlara sarılmakla değil, bunları yeni formata kavuşturabilmek ve dünyadan kopmadan, ülke gerçeklerinden soyutlanmadan, tarihi birikim ve enerjimizi güncelleyerek, kimliğimizle varolabilmekle mümkündür.

Biz; sorumluluk ve yükümlülüklerimizi fantezi, lüks ve kartvizite dönüştürmeden üzerimize doğru gelen bu dünyayı donanımlı karşılamak ve yeni endüstriyel ilişkileri bu zemine oturtmak zorundayız. Yani “sanal değişim” sloganlarıyla zaman kaybetme değil; “reel dönüşüm”leri gerçekleştirme hattında yerimizi almalıyız.

Kanaatimiz odur ki; Bu dönüşümü sadece Sendikalar değil, öncelikle katı merkezi yönetimin gerçekleştirmesi gerekmektedir. Kamusal değişimler sağlandıktan sonra ona uygun yapısal dönüşümlerin daha hızlı gerçekleşeceğini düşünüyoruz.

Onun için; değişen dünya ve bu dünyada değişen üretim biçimleri, işletme yapıları, çalışma ilişkilerinin sendikaların bakış ve eylem biçimlerinde de karşılığını bulması gerekmektedir.
Biz bunun bilincindeyiz.

Sayın Bakanım,
Değerli Arkadaşlarım, 

Demokrasi tarihimizin 59 yıllık, sendikal mücadelenin de 50 yılı aşkın bir geçmişe sahip olduğunu düşünürseniz 26 yıllık bir sendikal mücadelenin önemi anlaşılmış olur.

Sendikal mücadelenin Türkiye macerası 50 küsür yıllık kısa ve kesintili demokrasi tarihimizle yaşıttır. Sivil Toplum örgütlerinin en yaygın kitleyi temsil eden kuruluşları sendikalardır. Kısa demokrasi maceramızda parlamenter sistem ile siyasal hareketler hangi engellerle karşı karşıya kaldıysa başta sendikalar olmak üzere öteki sivil organizasyonlar da aynı bâdirelerden geçmiş; siyaset, siyaset dışı güçlerin ne kadar müdahalesine uğramışsa sendikalar da benzer müdahalelere uğramıştır.

Siyasetin çoğulcu demokrasinin önünü açamaması, siyasette bir iki tekelden başka bir çeşitlenme istenmemesi ile siyasetin siyaset dışı güçlerin önüne geçememesi aynen sendikal hareket için de geçerliliğini korumuş, sendikal hareket bir türlü kendi ayakları üzerinde, kendi dinamikleriyle doğrulamamıştır. Bu bakımdan Türkiye sendikal hareketinin kısa tarihi ile demokrasinin kısa tarihi önemli ve çarpıcı benzerliklere sahiptir.

53 yıllık sendikal mücadelenin son 26 yılına damgasını vuran HİZMET-İŞ Sendikamızın emeğin mücadelesine HAK-İŞ üst kimliğiyle önemli katkılar sağladığına inanıyoruz. Bunu söylerken, katkımızı gereğinden daha çok abarttığımız ya da abartacağımız zannedilmesin; zira, kendi kısa tarihimizi değerlendirirken gözlerimizi yalnızca kendi yapıp ettiklerimize odaklamıyoruz.

Ancak iş kolumuzdaki 26 yıllık çabalarımızı alternatiflerimizle mukayese ettiğimizde neler yaptığımızı da görüyoruz. Kuşkusuz kendi gayretlerimizi ve aldığımız mesafeyi yeterli ve nihai bir nokta olarak görmüyor, dünü değerlendirirken yarını unutmuyoruz, yaptıklarımızdan söz ederken yapacaklarımızı unutmuyoruz. Daha yapacak çok işimiz olduğunu düşünüyoruz. Dünü değerlendirirken aynaya bakıp kendine hayranlık duyan bir kendini beğenmişlik duygusuyla hareket etmiyoruz. Her medeni insan ve modern kurum gibi doğuşundan 26. yaşına kadar emekleme dönemleri, ilk gençlik, delikanlılık ve olgunluk çağına kadar teşkilatımızın geçirdiği evrelerden bahsediyoruz.

Geride bıraktığımız 26 yıllık süre bir teşkilatın tarihi için kısa bir geçmiş gibi görünebilir ama, Türkiye’de yaşadığımız ve 2005 yılında siyaset yapan partilerimizin en eskisinin (kapatılıp açılan CHP’yi saymazsak) henüz 22 yaşında olduğu hatırlanırsa 26 yıllık demokratik mücadelemizin, sendikal tecrübemizin yalnızca sendikal hareket için değil, aynı zamanda demokrasi mücadelesinde de küçümsenmeyecek bir tecrübe olduğu takdir edilecektir. Ayrıca bu 26 yıl nice barikatların, engellerin aşıldığı bir kulvarda dolu dolu yaşanmış bir geçmişin hatıralarıyla yüklüdür.

Yaşadığımız bu tecrübe aynı zamanda sendikamıza, HAK-İŞ’in tarihsel birikimiyle yüklü, geleceğe doğru yürüyüşümüzde ayrı bir ivme kazandıracaktır.

Sayın Bakanım,
Kıymetli Arkadaşlarım, 

Burada sizlere sendikal biyografimizi ayrıntılarıyla anlatacak değilim. Bu düşüncelerimizi ifade ederken ve geriye bakarken bir an için olsun bulunduğumuz noktayı ve bu noktanın ötesini unutmuyoruz. Çünkü ülkeler için olduğu kadar kurumlar için de tarihi hafıza bir sıçrama tahtasıdır.

Bu temel anlayış içerisinde HAK-İŞ üst kimliği altında mücadelesini sürdüren HİZMET-İŞ;

• Endüstriyel ilişkilerde, durduğu yerden kaynaklı olarak; daha çok pratik içinde ve alternatif sosyal politikalar üretme girişimleriyle kendini gösterme çabasındadır. Toptan red ve toptan kabullere dayalı önyargılar yerine; tartışmaya açık, farklı söylemlerin ve eylem biçimlerinin kullanılmasını zenginlik olarak kabul eden, dönemi kapanmış tepkisel kavramların girdabına yakalanmadan, Türkiye’yi ve dünyayı tartışmanın yanında, sendikal anlayışları da tartışmayı ve sorgulamayı kurumsal bir varoluş şartı bilmektedir.

• HİZMET-İŞ; ideolojik-çatışmacı-mecrasından sapmış, sadece vuruşmaya kilitlenmiş bir anlayışın değil, diyalogdan-uzlaşmaya-hak aramaya giden ve temsil ettiği kesimin hak ve çıkarlarını koruma ve ileri düzeye taşımanın çabasındadır. ‘Ne olursa olsun tepki’ anlayışı yerine, ‘haklı olunan yerde tepki vermek’; emek-sermaye çatışması yerine, tarafların karşılıklı çıkarlarının adil bir çizgide birleşeceği bir anlayışı ilke edinmiştir.

• HİZMET-İŞ; değişen çalışma ilişkilerine paralel olarak, sendikaların da üretim ilişkilerinin bir tarafı olduğu bilinciyle, üretimin-kalitenin-istihdamın her düzeyinde sorumluluk sahibi olması gerektiğinin bilincindedir.

• HİZMET-İŞ; sendikacılığı her türlü siyasal etki ve tepkinin üstünde kendisini işi-işletmesi ve emeğiyle bütünleştirmiş, üretimi, kaliteyi, verimliliği bir yaşam biçimi olarak benimseyen bir görev bilinciyle yapmaktadır.

Sayın Bakanım,
Değerli Arkadaşlarım, 

Buraya kadar söylediklerim sadece bir nostaljiden çok kimlik ve hafızamızın önemine işaret etmeye ilişkindir. Sözlerimin bu kısmında ülkemizin genel siyasi ve sosyo-ekonomik yapısına ilişkin ayrıntılara girmek yerine İşkolumuzun temel sorunlarına kısaca parmak basmak istiyorum:

İşkolumuzun temel sorunları olan Geçici işçilerin kadro durumları, Belediyelerin borçları, İşçi alacakları, Özelleştirme ve Taşeronlaştırma konusunda ilgili makamlara müteaddit defalar girişimlerde bulunmamıza rağmen bu sorunların çözümüne yönelik adımlar atılmamıştır.

Geçici işçilerin kadroya geçirilmesi konusunda gerek Konfederasyon Genel Başkanımız Sayın Salim USLU, gerek Kurucu ve Onursal Genel Başkanımız Sayın Hüseyin TANRIVERDİ ile birlikte sendikamız; ilgili tüm platformlarda ve bu yasaların gerek taslak ve tasarı gerekse de TBMM gündemine geldiği süreçte gösterdiği yoğun çabaları sonuçsuz kalmıştır. Oysa önemli bir bölümü yasalaşmış olan Yerel Yönetim Yasaları’ndan Belediye Kanunu’na sendikamızın önerdiği geçici bir maddenin eklenmesiyle 110 bine yakın geçici işçinin belediyelerde halen münhal olan aynı sayıdaki daimi işçi kadrolarına atanmaları gerçekleştirilebilirdi.

Bu sorun halen varlığını sürdürmektedir. Ancak her şey bitmiş değildir. Önerdiğimiz şekilde Belediye Kanunu’na geçici bir madde eklenerek bu sorunun çözümü hala mümkündür. Bu sorunun bir başka çözüm yolu da; geçmiş hükümetler döneminde diğer kamu kuruluşlarında çalışan geçici işçilerin kadroya geçirilmesindeki gibi kamuda ilk defa işe alınacak daimi işçilerle ilgili sınav yönetmeliğine eklenecek geçici madde ile bu işçilere sınav istisnası getirilerek boş olan daimi işçi kadrolarına aktarılması sağlanabilir.

2004 yılı itibariyle sadece Büyükşehir ve İl belediyelerinin; özellikle İç, Dış, SSK ve Vergi borçları 10 katrilyonun üzerinde bulunmaktadır. İşçi ve sendika alacaklarının da büyük yekün teşkil ettiği Belediyelerin borçlarının tasfiyesine yönelik somut adımlar atılmalıdır. Aksi takdirde belediye hizmetlerinin hareket alanı daha da daralacak, belediyelerin geleceğe yönelik personel ve yatırım programları belirsiz kalacaktır.

Belediye hizmetlerindeki özelleştirme ve taşeron uygulamaları sorun olmaya devam etmektedir. Biz, temel belediye hizmetlerinin mutlaka belediye işçileriyle yapılması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü kaliteli bir temel hizmet belediyenin kendi çalışanlarıyla gerçekleştirilebilir. Bu hizmetlerin taşerona devredilmesi; kalitesizliği, kayıtdışılığı, mafyalaşmayı ve örgütsüzlüğü beraberinde getirmektedir. Yerel Yönetimlerde bu hizmetlerin taşeronlar aracılığı ile yaptırılması yani temel hizmetlerin özelleştirilmesi ülkemizdeki hizmet kültürü, kayıtlı ekonomi ve demokratikleşme çabalarını önemli oranda zaafiyete uğratacaktır

Bir diğer önemli konu: Kamu yönetimi reformu ve Yerel Yönetim Yasalarıdır.

Kamu Yönetim Reformu; kamunun hantal yapısını dönüştürecek ve günümüzün ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde, Konfederasyonumuz ve bizim taleplerimiz de dikkate alınarak bir an önce gerçekleştirilmelidir. Cumhurbaşkanı’nca iade edilen “Kamu Yönetimi Temel Kanunu”nun bir an önce yasalaşması, Avrupa Birliği kapısında bir Türkiye’nin temel ihtiyaçlarındandır.

Yerel Yönetimlerin büyük ölçüde rahatlamasını ve güçlendirilmesini sağlayacak olan temel nitelikteki yasalar olan 5272 Sayılı Belediye Kanunu’nu 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu yasalaşmıştır. Belediyelerin ve İl Özel İdarelerinin mali kaynaklarının yer aldığı Belediye ve İl Özel İdaresi Gelirleri Kanunu tasarı taslak çalışmaları devam etmektedir. Sendikamızın çekinceleri olmakla birlikte, bu yasaların mevcut tıkanan yapıya bir nefes aldıracağını düşünüyoruz. 

Sosyal Güvenlik Reformu kapsamında hazırlanan kanun tasarı taslakları: Genel Sağlık Sigortası, Emeklilik Sigortaları, Sosyal Güvenlik Kurumu, Primsiz ödemeler, kanun tasarı ve taslakları ülkemizin sosyal ve ekonomik gerçekleriyle örtüşür bir biçimde sosyal tarafların önerileri doğrultusunda yasalaşmalıdır. Hükümetin acil eylem planında belirttiği SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı tek çatı altında toplanarak mensupları arasındaki norm ve standart birliği sağlanmalıdır. 

Ülkemizin temel kronik sorunları olan IMF ve Dünya Bankası denetiminde bir ekonomi, Yoksulluk, Gelir dağılımı adaletsizliği, İşsizlik, Kayıtdışı ekonomi, İç ve dış borçlar, Kamu açıkları büyük ölçüde varlığını sürdürmektedir. Birbirinin tetikçisi olan bu sorunların üreyeceği zeminlerin rehabilite edilmesiyle kökünden çözülebilir diye düşünüyoruz.

Ayrıca ülkemizin Avrupa Birliği eşiğinde; yıllardır demokrasi, insan hakları ve özgürlükler bağlamında adeta bir suçlu gibi sorgu odalarında yargılanmasına tahammülümüz kalmamıştır.

Defolu ve malül bir demokrasi, sadece söylemlerden ibaret İnsan Hakları ve özgürlükler, bizim toprağımızın ürünü olmamalıdır. İnsan Hakları ve özgürlükler, birilerinin istediği ve verdiği kadar değil, insanımızın temel hakları olduğu için elzemdir ve sonuna kadar kullanılmalıdır. Bu bağlamda; kamusal alan-özel alan tartışmaları, başörtüsü tartışmaları ve sorunu çözülerek gündemimizden çıkarılmalıdır.

Hukuk ve Yargı sistemimiz siyasal tartışmaların içine çekilmemelidir.

Dış politikada tarihsel deneyimlerimiz ışığında; ülkemize, yöremize, bölgemize ve küremize olan sorumluluklarımızın bilinciyle hareket etmeliyiz. Tüm komşularımızın bizden beklentileri vardır. Dünya literatüründe Osmanlı Barışı kavramıyla yer alan bir devlet ve toplumun mirasçıları olarak güncel varlığımızın da bilincinde olarak hareket etmeliyiz. 

Temel başlıklar halinde bazı köşe noktalarıyla bir çerçeveyi dikkatlerinize sunmaya çalıştım.

Sayın Bakanım,
Kıymetli Arkadaşlarım,

HAK-İŞ ve HİZMET-İŞ olarak biz efsanelerin değil gerçeklerin ve gerçekleşebileceklerin sahibi ve takipçisiyiz. Daha çok yapacaklarımız olduğunun da idrakindeyiz.

Bu bilinçle; 26. kuruluş yıldönümü etkinliklerimize gösterdiğiniz ilgiden dolayı tekrar hepinize teşekkür ediyor, sözlerimi Hz. Mevlana’nın, bugün dudaklarda krema tadı şeklinde dolaşan “değişim, dönüşüm” söylemlerinin özünü ve muhtevasını işaret eden, sendikamızın da şiarı olan şu önemli sözüyle bitirmek istiyorum: “Düne ait ne varsa dünle beraber gitti. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım” diyor, hepinize saygılar sunuyorum.