“Sendikal hareket nerede duruyor?” Bu soru, sendikal hareketin sağlığı açısından her aşamada sorulması gereken bir öneme sahip. Bu soru aynı zamanda ‘durması gereken yer’e vurgu yapar mahiyette. Çünkü “doğru soru sorma endişesi”ni taşımanın verdiği sorumluluk, bize Sendikal hareketin durduğu yeri ve duruşunu sorgulamayı ve sürdürülebilir bir hale getirmeyi zorunlu kılmaktadır.
Sendikal hareketin varlık nedeni “emeğin gerçekliği”dir. Bu gerçeklik insandan koparılmamış, hayatın bütününü kapsayan bir gerçekliktir. Yeryüzündeki son insana kadar emek varolacağına göre, hak ve emek arayışı, yani Sendikal Hareket de var olacaktır. Sendikal hareketin meşruiyet kaynağı budur.
Ancak toplumsal gerçekleri yok sayarak, artık zamanını kaybetmiş, argümanlarını, iddialarını ve söylemlerini gözden geçirmeyen, kurumsal bir yenilenme içine giremeyen sendikal yapıların “durduğu yer”in önemi ve değeri yoktur.
Sendikal hareket, karakterinde etik sorumluluk gerektiren bir duruşa sahiptir. Bu duruşunu kaybettiği, temsil ettiği emekçi kitlelere yabancılaştığı, onların sorun ve taleplerine duyarsızlaştığı an etik yâni ahlâki temelini kaybeder. Bugün eğer ülkemizde “sendikal hareketin kan kaybettiği”nden bahsediliyorsa, bunda ülke şartları, yasal mevzuat, işverenlerin tutumları yanında “kan kaybı”nı kronik hale getiren etik yozlaşmanın etkisi büyüktür.
Doğal bir kuraldır: Virüsler en çok sağlıklı gövdelere musallat olurlar. Bu gövdeden gıdalanmaya çalışırlar. Gövdenin halsiz, dermansız düşmesini, sarsıntısını beklerler. Buna hazırlıklı olan bünyeler sterilliğini, sağlıklı yapılarını sürekli gözden geçirirler. Sendikal hareket de bu anlamda bünyesini her an steril tutabilecek şartları oluşturabilmelidir.
Her çözülüş, yer yozlaşma aslında yeni bir çıkış, yeni bir duruş için fırsattır. Eski şablonları terketmek, geçersiz hale gelmiş kodları silmek ve yeni dinamikler oluşturmak için “nerede durduğunuz” önemlidir. Doğru bir yerde durabilmek, öncelikle doğru olanı yapacak bir karaktere sahip olmayı gerektirir. Sendikal hareket böyle bir duruşu, yenilenmeyi, dinamizmi gerçekleştirecek potansiyelini muhafaza etmektedir.
Konfederasyonumuz HAK-İŞ tüm bağlı sendikalarıyla birlikte, kurulduğu günden bugüne kadar “sendikal hareket nerede duruyor?” ve “nereye gidiyor?” sorusuna doğru ve muhtevası olan cevaplar vererek bugünlere gelmiştir. Bugün de sadece kendimizin sorup kendimizin cevaplayacağı sorularla “kendi sesinin yankısı”na kapılmayarak, bu sorulara cevap aramaktadır. Aslında cevabımız bellidir: Sendikal hareketi erdem temeli üzerinde yükseltmek ve bu karakteriyle güçlü kılmak…
Ülkemizdeki ve dünyadaki sendikal hareketten kimileri umutsuzluk, karamsarlık, örgütsüzlük, yılgınlık çıkarsa da biz bu temel soruyu her adım başı doğal bir şekilde cevaplayarak sendikal hareketi yeniden “erdemliler hareketi”ne dönüştürebiliriz. Çünkü varoluş nedenlerini yok etmedikleri, varoluş zeminlerini terketmedikleri sürece umut verici çizgiler halâ sendikal harekette mevcuttur. Deyim yerindeyse sendikal hareketin “iade-i itibarı”nı gene sendikal hareket kendisine kazandıracaktır. Bunun için imdat istemek hareketin doğasına aykırıdır. Çünkü emek hareketi, her türlü olumsuz şartlara rağmen tabanından kopmamıştır. Ancak, sendikal hareketten çok, ülke şartlarından kaynaklanan nedenlerle yabancılaşmanın ayak sesleri duyulmaya başlamıştır. Emek hareketinin tabiatı, yabancılaşmaya asla müsaade etmeyen niteliğiyle kendisini yeniden test edebilme kabiliyetini geliştirmiş ve 70’li yıllarda Konfederasyonumuz HAK-İŞ doğmuştur. Yerli duruşu ve yenilenebilir muhtevasıyla emek hareketine yeni ufuklar kazandıran Konfederasyonumuz, endüstriyel ilişkiler sistemimize ciddi katkılar vermiştir. Bugün geldiğimiz aşamada, değişen dünya ve Türkiye şartlarında emek hareketinin kendisini yeniden üretebilmesi kaçınılmazdır. Bunu yapabilmek için de şablonlara sığınmayan, ideolojik renklere angaje olmayan bir erdemlilik çizgisinde birliktelik gerekmektedir.
Yazımızın başlığındaki sorunun cevabı olarak erdemlilik; Türk Sendikal hareketine “durması gereken” yeri ve oluşturması gereken muhtevayı işaret etmektedir.
Evet… Biz HAK-İŞ’i bağlı bütün sendikalarıyla “Erdemliler Hareketi” olarak görüyoruz. Ve Türk sendikal hareketinin de kan kaybını önlemek için “erdemli olma”nın önemine işaret ediyoruz.
• Ülkemiz sendikal harekette böyle bir “erdemliler hareketi”ni bekliyor..
• Türkiye’nin inisiyatif aldığı coğrafyamızda, tarihî ve kültürel bağlarımız olan ülkeler bizi örnek ve model olarak görmek istiyor..
• Uluslararası emek hareketine ancak böyle bir “erdemliler hareketi” katkı verebilir diye düşünüyor ve bu yönde çaba gösteriyoruz.
Bütün bu söylediklerimizden, sendikal hareketin “erdemli bir duruş”a sahip olmasından sonra işin pratiğine geliyoruz. Yeni çıkan “Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu” ile birlikte sendikal hareket kendisini yeniden dizayn edecektir/etmek zorundadır. Bu dönemi önemli bir imkan ve fırsat bilerek, sendikal harekette yeni bir milat başlatabiliriz.
Ülkemizin, bölgemizin ve küremizin emek eksenli bakışa olan ihtiyacını yeni bir vizyonla ortaya koyabiliriz. HAK-İŞ bu vizyonunu “medeniyetler buluşmasından küresel sendikacılık inşasına” diyerek ortaya koymuştur. Ayrıca “bağımsız sendikacılık, özgür sivil toplum” diyerek de sendikal hareketin nerede durması gerektiğini göstermiştir.
Dünyada ve ülkemizde sivil toplum örgütlerinin “kendi kalarak değişme ve gelişme”lerini sağlayacak olan “durdukları yer” ve “erdemlilik”tir.