Emek ve Değer birlikte anlam kazanan kavramlardır. Özellikle yüzyılımızda “Liberal Kapitalizm”in sınır tanımayan yayılımı ve etkilerinin tüm dünyayı saran küresel bir sistemi kuşatmasıyla birlikte, “emek ve değer”in de içinin yeniden doldurulması gereken bir fonksiyona sahip olması gerekiyor.
Bu fonksiyonu yerine getirmek, özellikle ve öncelikle Sendikal harekete düşüyor.
Emeği değersizleştiren, sömürü aracı ve üretimin mekanik bir unsuru haline getiren Liberal Kapitalizmin vahşi kuram ve uygulamalarının, küresel bir sistem haline gelmesi ve ülkemizin de giderek böyle bir sistemin yayılmacılığına karşı korumasız ve savunmasız bir biçimde etkilerine açık olması, HAK-İŞ/HİZMET-İŞ olarak bizi de ciddi olarak endişelendirmektedir. Çünkü dünyamız ciddi bir biçimde liberal kapitalizmin ağında savrulmaktadır.
Bugün, sınırlarını aşarak adeta tümörleşen küresel kapitalizme karşı maalesef hiçbir ulusal sermaye direnememekte, uluslararası emek örgütleri ise çaresiz kalmaktadırlar. Bunun yegâne sebebi, gerek ulusal gerekse de uluslararası çerçevede emek örgütlerinin birliktelik içinde direncini ortaya koyamaması ve özgün modeller çıkaramamasıdır.
Emek örgütleri, bu küresel akıntıyla birlikte sürüklenmek veya akıntıya karşı yüzmek değil; bizzat akıntıyı yönetmek, yatağına oturtmak ve gerçek hedefine yöneltmek konusunda herkesten fazla sorumluluk sahibi olmak zorundadır.
Biz hayata kendi tarihsel ölçeğimizden ve onun ürettiği “değerler dünyamız”dan bakabilmek ve bu durumu sürdürülebilir hale getirmek için böyle bir misyonu ve sorumluluğu üstlenmiş bulunuyoruz.
Verdiğimiz emek mücadelesi ancak bu şekilde anlamlı olabilir, diye düşünüyorum. “Değer”den bahsetmek, değerlerle sendikal hareketi sürdürmek, günümüz dünyasında yerine getirilmesi gereken önemli bir görev ve sorumluluktur. Çünkü; sendikal hareketin bugün geldiği noktada uluslararası normlar yanında, yerel değerlerinbeslediği, yerel emek havzalarının ortaya çıkardığı sorunların çözümünde yerel ‘değer’leri uluslararası arenaya taşımak, onları kabul edilebilir, içselleştirilebilir bir norm haline getirmek gerekiyor. Bunun içindir ki biz, dünyamızla beslediğimiz sendikal mücadeleyi, aynı zamanda uluslararası emek hareketiyle bütünleştirmek gibi önemli bir misyonu da üstlenmek zorundayız. Sendikacılığımızın anlamlı olabilmesi bunu gerektiriyor.
Dünyadan kopuk, halâ soğuk savaş döneminin şablonlarıyla kendisine yön arayan sendikal hareketlerin ne yerel, ne de uluslararası arenada yer edinmesi mümkün değildir. Kabul edelim ki, değerlerle sendikacılık hem yerli ayağımızı bastığımız zeminde hem de uluslararası sendikal ağda daha sağlam durmamızı sağlayacaktır.
Sendikal hareketin temel sloganlarından birisi olan “ilkeli, kararlı, sorumlu, onurlu” duruş sergilemek için “hangi değerlerle?” sorusuna verilecek doğru cevap önemlidir. Biz bu sorunun cevabının“medeniyet dünyamızın değerleri”nde mevcut olduğunu düşünüyoruz. Bu değerleri güncellemiş, emeğe taşımış bir sendikal hareketten bahsediyoruz. Bugün her alanda ülkemizin dünyada ‘rolarayan’ değil, ‘rol belirleyen’ bir konuma gelmesinden, bizim de dünya sendikal hareketi açısından daha aktif ve etkin bir konumda olmamız gerektiği sonucunu çıkarıyoruz.
Şunu bilmek gerekiyor ki; bir şeyin değeri artıyorsa onun içinde “emek” vardır. Emeği değersizleştirenler bu süreçte kendi itibarî değerlerini de kaybederler. Biz “değer”i piyasa ve fiyata indirgemeyecek bir anlayışla ele alıyoruz. “Hak ve emek” temelli ölçülerimiz hepimizin malûmudur. Bu ölçüleri tarihsel bir metin halinde bugüne taşımanın bir değeri olmakla birlikte, yorumlanması, yeni çıkarımlarla, günümüz dünyasında yeni “değer alanları” oluşturulması gerektiği düşüncesindeyim.
“Emek en kutsal değerdir” ölçüsünden yola çıkarak yaşadığımız endüstriyel ilişkiler sistemine özgün ve yeni “değer”ler katmak, sendikal hareketin sloganlaşmaması ve kendini tekrar etmemesi için gereklidir. Ve işte “emek” o zaman “değer”leşir.
Bu anlayıştan yola çıkarak “emeğe” bakışta, işçilerin özgürce örgütlenmesinde işverenlerin de yeni bir yaklaşım geliştirmesinin mutlak gerekli olduğunu düşünüyorum. Ne acıdır ki, Türk sendikal hareketinin başladığı yıllardan bugüne “Örgütlenmenin önündeki engeller”i konuşuyor ve bunlarla mücadele ediyoruz. Öyleki, sürekli çeşitlenen ve ağırlaşan engeller, sendikal hareketin mücadele etmesi gereken varlık nedeni olmaktadır. Oysaki sendikal hareketin bugün “örgütlenmenin önündeki alanlar”a doğru yayılması gerekirdi.
Ne yazık ki emeği, emeğin örgütlülüğünü hâlâ endişe kaynağı, tehlike, varlığına yönelmiş tehdit gören bir anlayışın egemen olduğunu görüyoruz. Bu “Yeni Türkiye’nin Vizyonu”na yakışmıyor, aksine bu vizyonu karartıyor, bu vizyona leke düşürüyor. Konfederasyonumuz HAK-İŞ’in son genel kurulunun temasını “Medeniyetler buluşmasından küresel sendikal inşaya” olarak belirlemesi de Türkiye’nin bu vizyonuna uygun bir sendikal misyonu üstlenmek gerektiğine ve sendikaların inisiyatif almasına matuftur.
Emeğin en kutsal değer olduğu bilincini bir emekçi duyarlılığıyla taşıması gereken diğer sosyal tarafların da “ne yaptıkları kadar nelere sebep oldukları”nı da düşünmeleri, bu yönde emeğin değere ilişkin muhtevasının içini boşaltmaması gerekir. “Emek” sadece sendikal hareketi değil, sosyal tarafların tümünü kapsayan bir “eksen değer”dir. Öyle ise, bu “değer” makinaların çarkları arasında öğütülmemeli, parçalanmamalıdır.
“Toplu İş İlişkileri Yasası” vesilesiyle uzun süredir yaşadığımız yoğun süreç, emeğe bir değer olarak değil, sıradan bir araç olarak bakıldığını ortaya koymuştur. 2821 ve 2822 sayılı yasaların yerine ikame edilecek olan “Toplu İş İlişkileri Yasası”, çalışma hayatını bütünüyle rahatlatacak, önünü açacak bir muhteva getirmemesine rağmen, (en azından 12 Eylül ürünü yasalardan kurtulma fırsatı doğmuşken) hükümetin ve işveren çevrelerinin süreci kilitleyen tutumları, emeğin bir “değer” olarak değil, “meta” olarak görüldüğünü de ortaya koymaktadır.
Biz HAK-İŞ/HİZMET-İŞ olarak emeği değersizleştiren bu tür operasyonlara rağmen emeğe ısrarla sahip çıkmayı “varlık nedenimiz” olarak görüyoruz. Sahip olduğumuz birikim, vahşi kapitalizmin emeği değersizleştiren operasyonlarına karşı Türkiye ölçeğinde yapmamız gereken hayatî şeylerin olduğunu bize ihtar etmektedir.
Emeğe değer, değere emek katmak, her şart altında mücadeleden vazgeçmemek ve mücadeleyi ertelememekle eşdeğerdir.
MAHMUT ARSLAN
HAK-İŞ Genel Başkanı ve
HİZMET-İŞ Genel Başkanı
mahmutarslan@hakis.org.tr
gb@hizmet-is.org.tr