Ana Sayfa » Makaleler » Mahmut ARSLAN » Emek Mücadelesinde 26. Onurlu Yıl !

Emek Mücadelesinde 26. Onurlu Yıl !

26 Ocak 2005 tarihiyle birlikte 26. yılımızı da geride bıraktık. Bir anlamda tarihe kayıt düştük. Bu 26 yıl, sosyal tarihe, emeğin tarihine, sendikacılık tarihine önemli kayıtların düştüğü izlerle doludur. Hizmet-İş, duraklamaların olduğu ama asla ölü bölgelerin olmadığı bu 26 yılı dolu dolu yaşamış ve kimliğini yeniden keşfederek değil, pekiştirerek varoluşunu sürdürmüş ve bugünlere ulaşmıştır.

HİZMET-İŞ’in 26 yıllık sendikal mücadelesi bilinçli bir inşa ile doğru bir duruş ve doğru bir mesajla bugünlere gelmiştir.

Duruşu sarsılmamış, mesajı değişmemiş, yürüyüşü tıkanmamış 26 uzun yıl. Kuruluşundan bugüne kadar başta kurucu ve onursal Genel Başkanımız Hüseyin TANRIVERDİ olmak üzere, tüm emeği geçen arkadaşlarımız HİZMET-İŞ’i bugünlere getirmiştir, sağlam limana demirlemişlerdir. Bu mücadelenin isimsiz kahramanları dahil olmak üzere, emeği geçen herkese huzurlarınızda teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Bu yolculuk esnasında ahirete göçenlere Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyorum, huzurlarınızda minnetle anıyorum. Çünkü bugün geldiğimiz nokta onların emek ve alınterleriyle gerçekleşmiştir. Onları unutmadık, unutmayacağız. Bugün 100 bini aşan üyesi ve ülkemizin 7. büyük sendikası konumuyla tüm Türkiye’yi bir halı gibi dokumuş ve dokumaya devam eden Hizmet-İş’te hangi kademede görev yaparsa yapsın herkesin görevi büyüktür, önemlidir ve onurludur.

HİZMET-İŞ; kimilerinin yaptığı gibi varoluşunu sadece “biz farklıyız” sloganına hapsetmenin değil; duruşu ve muhtevasıyla yürüyüşünü ısrarla sürdürmenin bilincindedir.

Bu bağlamda; HAK-İŞ’in idealleriyle örtüşen HİZMET-İŞ’in yeni dünya ve Türkiye şartlarında duruşunu özetlersek;

Üzerimize doğru gelen ve “bir köy kadar küçülen” küresel dünyada yürüyebilmek, eski malzeme ve şablonlara sarılmakla değil, bunları yeni formata kavuşturabilmek ve dünyadan kopmadan, ülke gerçeklerinden soyutlanmadan, tarihi birikim ve enerjimizi güncelleyerek, kimliğimizle varolabilmekle mümkündür.

Biz; sorumluluk ve yükümlülüklerimizi fantezi, lüks ve kartvizite dönüştürmeden üzerimize doğru gelen bu dünyayı donanımlı karşılamak ve yeni endüstriyel ilişkileri bu zemine oturtmak zorundayız. Yani “sanal değişim” sloganlarıyla zaman kaybetme değil; “reel dönüşüm”leri gerçekleştirme hattında yerimizi almalıyız.

Kanaatimiz odur ki; Bu dönüşümü sadece Sendikalar değil, öncelikle katı merkezi yönetimin gerçekleştirmesi gerekmektedir. Kamusal değişimler sağlandıktan sonra ona uygun yapısal dönüşümlerin daha hızlı gerçekleşeceğini düşünüyoruz.

Onun için; değişen dünya ve bu dünyada değişen üretim biçimleri, işletme yapıları, çalışma ilişkilerinin sendikaların bakış ve eylem biçimlerinde de karşılığını bulması gerekmektedir.

Biz bunun bilincindeyiz.

Demokrasi tarihimizin 59 yıllık, sendikal mücadelenin de 50 yılı aşkın bir geçmişe sahip olduğunu düşünürseniz 26 yıllık bir sendikal mücadelenin önemi anlaşılmış olur.

Sendikal mücadelenin Türkiye macerası 50 küsür yıllık kısa ve kesintili demokrasi tarihimizle yaşıttır. Sivil Toplum örgütlerinin en yaygın kitleyi temsil eden kuruluşları sendikalardır. Kısa demokrasi maceramızda parlamenter sistem ile siyasal hareketler hangi engellerle karşı karşıya kaldıysa başta sendikalar olmak üzere öteki sivil organizasyonlar da aynı bâdirelerden geçmiş; siyaset, siyaset dışı güçlerin ne kadar müdahalesine uğramışsa sendikalar da benzer müdahalelere uğramıştır. Siyasetin çoğulcu demokrasinin önünü açamaması, siyasette bir iki tekelden başka bir çeşitlenme istenmemesi ile siyasetin siyaset dışı güçlerin önüne geçememesi aynen sendikal hareket için de geçerliliğini korumuş, sendikal hareket bir türlü kendi ayakları üzerinde, kendi dinamikleriyle doğrulamamıştır. Bu bakımdan Türkiye sendikal hareketinin kısa tarihi ile demokrasinin kısa tarihi önemli ve çarpıcı benzerliklere sahiptir.

53 yıllık sendikal mücadelenin son 26 yılına damgasını vuran HİZMET-İŞ Sendikamızın emeğin mücadelesine HAK-İŞ üst kimliğiyle önemli katkılar sağladığına inanıyoruz. Bunu söylerken, katkımızı gereğinden daha çok abarttığımız ya da abartacağımız zannedilmesin; zira, kendi kısa tarihimizi değerlendirirken gözlerimizi yalnızca kendi yapıp ettiklerimize odaklamıyoruz.

Ancak iş kolumuzdaki 26 yıllık çabalarımızı alternatiflerimizle mukayese ettiğimizde neler yaptığımızı da görüyoruz. Kuşkusuz kendi gayretlerimizi ve aldığımız mesafeyi yeterli ve nihai bir nokta olarak görmüyor, dünü değerlendirirken yarını unutmuyoruz, yaptıklarımızdan söz ederken yapacaklarımızı unutmuyoruz. Daha yapacak çok işimiz olduğunu düşünüyoruz. Dünü değerlendirirken aynaya bakıp kendine hayranlık duyan bir kendini beğenmişlik duygusuyla hareket etmiyoruz. Her medeni insan ve modern kurum gibi doğuşundan 26. yaşına kadar emekleme dönemleri, ilk gençlik, delikanlılık ve olgunluk çağına kadar teşkilatımızın geçirdiği evrelerden bahsediyoruz.

Yaşadığımız bu tecrübe aynı zamanda sendikamıza, HAK-İŞ’in tarihsel birikimiyle yüklü, geleceğe doğru yürüyüşümüzde ayrı bir ivme kazandıracaktır.

Bu 26 yılda, hem ülkemizin genel siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlarıyla, hem işkolumuzun kronik ve güncel sorunlarıyla, hem de tarih ve coğrafyamızın bize yüklemiş olduğu sorumluluğun gereği olan sorunlarla mücadele ettik ve ediyoruz. Nefesimiz yettiği, kurumsal organizmamızın dayandığı sürece bu ve benzeri sorunlarla mücadele etmeye, bunların bir daha üreyemeyeceği zeminleri oluşturmak için çaba sarfedeceğiz. 

Kuru bir 26 yıl nostaljisi içerisinde değiliz. Sadece ülkeler için olduğu kadar kurumlar için de tarihi hafızanın bir sıçrama tahtası olduğunu tekrar hatırlatmak istiyoruz.

Bu temel anlayış içerisinde HAK-İŞ üst kimliği altında mücadelesini sürdüren HİZMET-İŞ;

• Endüstriyel ilişkilerde, durduğu yerden kaynaklı olarak; daha çok pratik içinde ve alternatif sosyal politikalar üretme girişimleriyle kendini gösterme çabasındadır. Toptan red ve toptan kabullere dayalı önyargılar yerine; tartışmaya açık, farklı söylemlerin ve eylem biçimlerinin kullanılmasını zenginlik olarak kabul eden, dönemi kapanmış tepkisel kavramların girdabına yakalanmadan, Türkiye’yi ve dünyayı tartışmanın yanında, sendikal anlayışları da tartışmayı ve sorgulamayı kurumsal bir varoluş şartı bilmektedir.

• HİZMET-İŞ; ideolojik-çatışmacı-mecrasından sapmış, sadece vuruşmaya kilitlenmiş bir anlayışın değil, diyalogdan-uzlaşmaya-hak aramaya giden ve temsil ettiği kesimin hak ve çıkarlarını koruma ve ileri düzeye taşımanın çabasındadır. ‘Ne olursa olsun tepki’ anlayışı yerine, ‘haklı olunan yerde tepki vermek’; emek-sermaye çatışması yerine, tarafların karşılıklı çıkarlarının adil bir çizgide birleşeceği bir anlayışı ilke edinmiştir.

• HİZMET-İŞ; değişen çalışma ilişkilerine paralel olarak, sendikaların da üretim ilişkilerinin bir tarafı olduğu bilinciyle, üretimin-kalitenin-istihdamın her düzeyinde sorumluluk sahibi olması gerektiğinin bilincindedir.

• HİZMET-İŞ; sendikacılığı her türlü siyasal etki ve tepkinin üstünde kendisini işi-işletmesi ve emeğiyle bütünleştirmiş, üretimi, kaliteyi, verimliliği bir yaşam biçimi olarak benimseyen bir görev bilinciyle yapmaktadır.

Hizmet-İş olarak; hem tarihselliğimizin hem de güncel varlığımızın bilincinde ol1arak; efsanelerin değil gerçeklerin ve gerçekleşebileceklerin sahibi ve takipçisiyiz. Daha çok yapacaklarımız olduğunun da idrakindeyiz.

Bizi 27. yıla bu sarsılmaz onurlu duruşumuz getirmiştir. Bundan sonraki yürüyüşümüzde de bu duruşumuzu bozmayacağız, daha ilerilere taşıyacağız. Hz. Mevlana’nın, bugün dudaklarda krema tadı şeklinde dolaşan “değişim, dönüşüm” söylemlerinin özünü ve muhtevasını işaret eden, sendikamızın da şiarı olan şu önemli sözüyle bitirmek istiyorum:“Düne ait ne varsa dünle beraber gitti cancağızım. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” 

Dün (sorumluluklarımızı terk etmediğimiz oranda) bizim olduğu gibi; sorumluluklarımızın idrakinde olduğumuz sürece gelecek de bizim olacaktır !

Bu bilinç içerisinde daha nice 26 yıllara..