Ana Sayfa » KADIN KOMİTESİ HABERLERİ » SENDİKAMIZ KADIN KOMİTESİ, 22 MART DÜNYA SU GÜNÜ’NDE ‘KADIN VE SU HAKKI RAPORU’ YAYINLADI  

SENDİKAMIZ KADIN KOMİTESİ, 22 MART DÜNYA SU GÜNÜ’NDE ‘KADIN VE SU HAKKI RAPORU’ YAYINLADI  

Sendikamız Genel Merkez Kadın Komitesi, 22 Mart Dünya Su Günü dolayısıyla ‘Kadın ve Su Hakkı’ isimli bir rapor hazırladı.

“Ortak Geleceğimizi Birlikte İnşa Edelim” sloganıyla hazırlanan rapor, Sendikamız HİZMET-İŞ’in üyesi olduğu Kamu Hizmetleri Enternasyoneli (PSI), Avrupa Kamu Hizmetleri Sendikaları Federasyonu (EPSU) ve sendikamızın ikili iş birliği anlaşması yaptığı sendikalarla paylaşıldı.

 “KADIN VE SU HAKKI RAPORU”

HİZMET-İŞ Sendikası Genel Merkez Kadın Komite Başkanı Hatice Ayhan imzalı raporda şu görüşlere yer verildi: “Dünya’da COVID-19 pandemisi devam ederken bir yandan da İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları geleceğimize ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin geliştirilmesi, çevrenin korunması ve diğer olumsuzlukların üstesinden gelinmesinin en iyi yolu sadece kadınların ya da erkeklerin geleceği için değil, dünyanın geleceği için önemli adımlar atılması kritik öneme sahiptir.

Pandeminin gölgesindeki iklim değişikliğinin etkilerinin giderek daha da yoğunlaştığını ardı ardına yayımlanan araştırmalarla ortaya koyarken, uzmanlar yaşamı alt üst eden bu sorunu çözmek için önümüzdeki 10 yılın son derece kritik olduğunu belirtiyorlar. Küresel ısınmanın şimdiden kuraklık ve seller gibi aşırı hava olayları, deniz seviyesinde yükselme ve denizinin erimesi olarak etkilerini göstermeye başladığını tartışmasız bir şekilde ortaya koyuyor.

İnsanoğlunun geleceğe bırakacağı en güzel miraslardan biri de toprak ve su kaynakları kabul edilebilir. Kaynakları koruyabilmenin en temel yolu da suyu tasarruflu bir şekilde kullanmaktan geçmektedir. Sadece işçi haklarını korumak için mücadele etmeyi yeterli görmeyen Konfederasyonumuz HAK-İŞ ve sendikamız HİZMET-İŞ, işçi ve geleceği ile ilgili meselelerle yakından ilgilenmekte, bu nedenle zamanında ele alınmadığı ve yönetilmediği takdirde toplumlar için gelecekte feci sonuçlara yol açabilecek su sorununa dikkat çekmektedir.

Kadınların, çevreyi “yaşanabilir” ve “sürdürülebilir” kılması açısından rollerinin farkında olmaları durumunda dünya daha farklı olabilir. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Kadın ve Çevre, İklim Değişikliği, Sürdürülebilir Kalkınmada Kadın ve Çevre konularının yan yana getirilmesi, önemli bir birlikteliği doğurmuştur.

Kadınların, çevreyi yaşanabilir ve sürdürülebilir kılması açısından rollerinin farkında olmaları durumunda, bu birlikteliğin daha da cazip hale geleceği açıktır. Diğer taraftan, çevrenin bozulmasından ve olumsuz çevre koşullarından en çok etkilenenler de kadınlar olmaktadır.  BM raporlarına göre, yaklaşık 44 milyon hamile kadın, gelişmekte olan toplumlarda temiz su bulunamadı için kancalı kurt enfeksiyonlarına sahiptir. Her yıl kirli doğumlar nedeniyle 1 milyon ölüm gerçekleşmekte, yeni doğan ölümlerinin %26’sı ve anne ölümlerinin %11’i enfeksiyonlar nedeniyle gerçekleşmektedir. Bu sonuçlar göstermektedir ki, gerek çevreci gerekse toplumsal cinsiyetçi bir yaklaşımla hareket edildiğinde, çevreden etkilenen ve çevreyi koruma sorumluluğu olan kadınların önemi bir kat daha artmaktadır.

Son dönemde iklim değişikliği ve küresel ısınmanın etkisinin daha fazla hissedilmesi, konunun farklı boyutlarıyla ele alınmasını sağlamıştır. Bu kapsamda raporumuzda genel olarak çevrenin tahribinin kadınlar üzerindeki etkisinden başlayarak, çevrenin korunması ve özellikle iklim değişikliğine ilişkin hususlarda kadınların rolleri ve sorumlulukları üzerinde durulmaya çalışılacaktır.

KADIN VE DOĞA

Kadın doğal özelliği gereği çevre dostudur. Kadınlar doğurmak, beslemek, büyütmek ve üretmek işlevleri dolayısıyla doğa ile etkileşim içerisindedirler. Bu nedenle, benzer işlevleri olan doğaya karşı her zaman kendilerini daha yakın hissetmişlerdir. Dilimize yerleşmiş olan “Tabiat Ana” ifadesi, kadın ve doğa/çevre arası etkileşimi çok güzel biçimde ortaya koymaktadır.

Dünya Sağlık Örgütünün 1989 yılında ilk kez kapsamlı bir şekilde yapılan araştırma sonuçlarını değerlendirirken, çok çarpıcı bir bulguya yer vermektedir. Araştırma, kadınların yoksulluk gibi bir durumla karşılaşmaları durumunda bile, ailesi için besin,su ve enerji sağlama yükümlülüğünün, onları çevreyi bozucu, doğal kaynaklara zarar verici yaşamsal stratejiler geliştirmeye yöneltmediğini ortaya koymaktadır.

Kullanılan suyun ciddi bir kısmı geri kazanılabilir ve tekrar kullanılabilir. Çünkü doğada su sürekli bir döngü içinde olup doğal yollarla tekrar tekrar bize hizmet etmektedir. Fakat biz plansız büyüyen taleplerimizle, doğaya bize tekrar sunmasına yetecek kadar zamanı vermemekteyiz.

SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇEVRESEL KALKINMADA KADININ ROLÜ VE SORUMLULUĞU

Sürdürülebilir Kalkınmanın merkezi insandır ve tüm insanların doğayla uyum içerisinde, sağlıklı ve verimli bir yaşam sürmeye hakkı vardır. Tüketici, üretici, eğitimci ve ailenin bakımından sorumlu kişiler olarak kadınlar, hem bu neslin hem de gelecek kuşakların hayat standardı ve bunun sürekliliğinin sağlanmasında ve böylece de sürdürülebilir kalkınmanın yaygınlaşmasında kilit noktadadır.

Kadınların doğal kaynakları kullanma biçimleri toplumsal cinsiyet rolleri ile bağlantılıdır. Kadınlar, doğal kaynakları kullanarak ve yöneterek aileleri ve toplum için yiyecek sağlarlar. Bu yüzden, kadının eğitilmesinin ve bilinçlendirilmesinin önemi de ortadadır.

Aile bireylerinin yetiştiricisi ve bakıcısı, aynı zamanda eğiticisi olarak kadınlar, şimdiki ve gelecek kuşaklar için yaşamın sürdürülebilirliğini ve kalitesini doğrudan etkileyerek, sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesinde önemli bir rol oynarlar.

2872 sayılı Çevre Kanunu’na göre Sürdürülebilir Kalkınma; “bugünkü ve gelecek kuşakların, sağlıklı bir çevrede yaşamasını güvence altına alan çevresel, ekonomik ve sosyal hedefler arasında denge kurulması esasına dayalı kalkınma ve gelişmeyi” ifade etmektedir. Gelecek kuşakların düşünülmesi ve yaşamın devamlılığının sağlanması sorumluluğu açısından kadınlar her zaman ve her yerde daha duyarlı ve etkili konumdadır.

Öncelikle kadının kendisine düşen bu rolün öneminin farkında ve bilincinde olması gerekmektedir. Çünkü toplam dünya nüfusunun yarısından fazlasını kadınlar oluşturmaktadır. “Ortak Geleceğimiz” için gelecek kuşakların ihtiyaçlarının sağlanmasına yönelik kaynak konusunda bilinçlenmek önemli bir adımdır.

Uluslararası Çerçevede Kadın ve Çevre Uluslararası pek çok sözleşme ve belgede, kadınların bu konulardaki sorumluluğunu öngören hükümler bulunmaktadır. CEDAW’; Sözleşmenin taraf devletlerinin raporlarından, iklim değişikliğinin kadınları ve erkekleri aynı şekilde etkilemediğini ve toplumsal cinsiyete göre farklı bir etkiye sahip olduğunu açıklamıştır.

Sürdürülebilir kalkınma politikası, CEDAW’da da belirtildiği gibi, her alanda kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasını öngörmektedir. Bundan hareketle, ülkemizce yürütülen her politikanın ve bu arada çevre politikalarının da toplumsal cinsiyet eşitliği gözetilerek belirlenmesine ve hayata geçirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Sözleşme’nin 14. maddesinde özellikle kırsal kesim kadınlarına durumuna vurgu yaparak; “Özellikle konut, sağlık, elektrik ve su temini, ulaştırma ve haberleşme konularında yeterli yaşam standartlarından yararlanma haklarını sağlamak.” ifadesine yer verilmiştir. Bütün bu düzenlemeler göstermektedir ki, kırsal kesim kadınlarının söz konusu alanlardaki yaşam standartlarına ulaşması, kadınların yaşanabilir çevre koşullarına ulaşmaları ile gerçekleştirilebilir.

Bu bağlamda, bütün insanlar ve devletler, sürdürülebilir kalkınmanın vazgeçilmez bir koşulu olarak, doğal kaynakların kesintisiz kullanımını sağlayarak, dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğunun ihtiyaçlarını daha iyi karşılamak için, yoksulluğu kökünden ortadan kaldırmayı asli bir görev sayarak işbirliği yapmak zorundadır.

Bunun yanı sıra Anayasa’nın 56. maddesinde “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamak hakkına sahiptir, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşın ödevidir.” hükmü düzenlenmiştir. Bu madde hem devlete hem de bireylere sorumluluk yüklemektedir.

Dolayısıyla kadınlar, hem devletten sağlıklı bir çevrede yaşamlarını sürdürmelerini sağlayacak hizmetleri talep edebilme hakkına, hem de çevre ile ilgili kararların alınmasında katılım sağlamalarının önünü açacak mekanizmaları talep etme hakkına sahiptirler.

Buna örnek olarak Karadeniz kadınlarının çevreleri ve su kaynakları için verdikleri mücadeleler gösterilebilir. Karadeniz kadınlarının en büyük çevre mücadelesi verdikleri yerlerden biri de, Rize’nin Fındıklı ilçesi olmuştur. Fındıklı ilçesi, 6-7 yıl Hidroelektrik Santrallerine karşı derelerini, doğasını korumak amacıyla mücadele yürütmüştür.

Karadeniz’de 8 kentin yaylalarını birbirine bağlayacak 2 bin 600 kilometre uzunluğundaki Yeşil Yol Projesi için Çamlıhemşin İlçesi Yukarı Kavrun Yaylası’na köylüler tepki göstermiş ve kadınların mücadelesi büyük yankı uyandırmıştır.

BİR İNSAN HAKKI OLARAK SU VE KADIN

İklim değişikliği, bölgeler, kuşaklar, yaşlar, sınıflar, gelir grupları, meslekler ve kadın erkek cinsiyetleri arasında farklı etkilere sahiptir.

Özellikle risk altındaki kırsal bölgelerde yaşayan, yoğun nüfuslu bölgelerde yaşayan yoksullar, yaşlı, özürlü ve göçebeler gibi savunmasız gruplar da endişe vericidir.

Kadınlar, doğal kaynakların birincil kullanıcıları olmaları ve ücretsiz işlerde çalışmaları gibi geleneksel rolleri nedeniyle, tehdit altında olan doğal kaynaklara daha bağımlı durumdadırlar ve iklim değişikliğinin neden olduğu doğal afetlerin yarattığı sonuçlardan daha çok etkilenmektedir.

Nitekim tehdit altında olan doğal kaynakların en önemlisi su olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüz dünyasında, 2,2 milyar kişi güvenilir su kaynaklarına erişememekte, 2,4 milyar kişi ise, tuvalet, banyo gibi temel temizlik imkanlarından yoksun bir hayat sürmektedir. Dünyanın büyük bir kısmında kuraklık tehdidi giderek artmaktadır.

Dünyadaki yoksulluğun en yoğun olduğu Afrika’nın güneyindeki yarı kurak bölgelerde 2060 yılına kadar tarımsal ürünlerde potansiyel % 26 oranında kayıp ortaya çıkabilir. Aşırı kuraklık, yükselen ısılar ve düzensiz yağışların sebep olduğu tarımsal sistemlerin çökmesi sonucu 600 milyon insan yetersiz beslenme sorunuyla karşılaşabilir. Sel baskınları ve tropikal fırtınalar nedeniyle kıyı kuşağında ve deniz seviyesine yakın bölgelerde yaşayan 332 milyon insan mülteci durumuna düşebilir.

Bu çerçevede temiz ve güvenilir su özellikle kadınlar için birçok yerde çok önemli bir sorun haline gelmiştir. İklim değişikliğinde toplumsal cinsiyet unsurunun öneminin ilk bakışta anlaşılması mümkün değildir. Kadınlar ve çocuklar iklim değişikliğinden en çok olumsuz olarak etkilenen kesimlerdir. İklim değişikliği ile mücadelede ve felaket risklerini azaltma konusunda uygulamaya konacak tüm politika ve önlemlerin toplumsal cinsiyete duyarlı olması gerekir.

Temiz suya ulaşmak önemli bir gereksinimdir ve bu nedenle temel bir insan hakkıdır. Temiz suya erişilememesi, birçok hastalığa yolmakta ve her yıl 2 milyondan fazla çocuğun ölümüne neden olmaktadır. Kirli su bütün insanların sağlıklarını tehdit etmektedir. Bu durum, insanlık onurunu aşağılayan bir husustur.

Kadınlar ve kız çocuklarına hemen hemen birçok kültürde edilgen roller biçildiğinden sosyal ve ekonomik durum olarak daha önemsiz ve alt işlerde görevlidirler. Araştırmalar göstermektedir ki, Afrika’nın kırsal kesiminde hane halkı zamanının %26’sını su getirmek için harcamaktadırlar ve bu görevi genellikle kadınlar üstlenmektedirler.

Bu nedenle kadınlar, su ve sağlık hizmetlerinin yokluğundan veya yetersizliğinden daha fazla etkilenmektedirler. Sefalet içinde yaşayan 1.3 milyar insanın yaklaşık %70’i kadınlardır. Çamaşır yıkamak, çocuk bakımı yapmak, yemek hazırlamak, banyo ve diğer temizlik işlerini yürütmek gibi hizmetlerin sunulması kadın ve kız çocuklarına kalırken, evin gelirini toplamak ve karar hakkı erkeğe ait olmaktadır.

Kolay erişilebilen sular genellikle kuyu, dere gibi kaynaklardan alındığı için kirli olmakta ve enfeksiyon hastalığı riski taşımaktadır. Bunun yanı sıra, kadınların sağlığı aynı zamanda su taşımanın ağır yükünden etkilenmektedir. Bu görev ayrıca, kadınların zamanlarını ev dışında başka yerde, daha üretici işlere ya da eğitime harcamalarını da engellemektedir.

Bu rollerinin aksine erkek birçok kültürde baskın rollere sahiptir. Birçok yaşamsal erki, yetkiyi erkek olarak doğduğu için elinde tutmaktadır. Su kaynaklarına ulaşmakta yaşadığı bedensel güçsüzlükler, suya ulaşmak için yaşadığı zorluklar, hijyen bilgisine sahip olamama ,tuvalet olanaklarının kısıtlılığı yüzünden kadınlar ve kız çocukları; taciz ve şiddete maruz kalabilmektedir.

Doğal kaynakların gerçek yararlanıcıları kadın ve kız çocuklarını daha fazla eğitmeliyiz. Esasen bu konunun önemi, okuma hakkı elinden alınan, karar hakkı tanınmayan bütün dünyadaki kadın ve kız çocuklarına erişilmesinde yatmaktadır.

Ayrıca, iklim değişikliği ve enerji sorunu nedeniyle bölgesel çatışmalar ve savaşlar olmaktadır. Bu bağlamda, doğal afetler sonrası olduğu gibi, çatışma ve savaşlar sırasında da kadınlar cinsel şiddete maruz kalmaktadırlar. Yani sadece afet mağduru olmakla kalmayıp, şiddet mağduru olmaktadırlar.

Ayrıca iklim değişikliği nedeniyle zorunlu göçün gündeme geleceği ve bu durumdan da en çok kadınlar ve çocukların etkileneceği öngörülmektedir.

Sonuç Bütün bu olumsuzlukları önlemek ve çevreyi korumak için kadınlara düşen görevler neler olabilir?

21.yüzyılda Su, Yaşam ve Çevre için uzun vadeli bir vizyon geliştirmeli; su yönetimi, suyun verimli kullanımı, halk sağlığını korumak ve hastalığı önlemek için tasarlanan önlemler ve bunların uygulanması hakkında bilinçlendirme, su hakkı üzerinde durmakta yarar bulunmaktadır.

Öncelikle atıkların toplanması geri dönüşümünün sağlanması büyük önem taşımaktadır. Özellikle gelişmiş ülkelerin atıklardan ne yönde ve nasıl gelir elde ettiği araştırılarak, kadınların hem gelir elde etmesine katkıda bulunulabilir, hem de çevrenin korunmasına ilişkin politikaların uygulanması sağlanabilir. Bunun için kadınların bilinçlendirilmesinin yanı sıra belediyelerin de ayrı biriktirilen bu atıkları toplamasına ilişkin program ve politikaların ivedilikle uygulamaya konulması gerekmektedir.

Kadınların atıkların geri kazanılmasından para kazanmasına dair projeler üretilmesi ve bunun teşvikine yönelik yasal düzenlemelerin çıkarılması da öneriler arasında bulunmaktadır.

Diğer taraftan kadınların özellikle bilinçli tüketici olması konusunda eğitim programları düzenlenmesi, tüketim modelinin değiştirilmesi ve israfın önlenmesi, tüketici olarak kadınların beklentilerinin değiştirilmesi, doğru tüketen kadın modelinin oluşumu için reklamların, dizi filmlerin gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Kadınların enerji kaynaklarına ulaşımı hususunda bilinçlendirilmesi, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı ve yatırımı konusunda kadın girişimciliğinin özendirilmesi, enerji ve çevre politikalarının oluşturulmasında ve karar mekanizmalarında kadınların rolünün artırılması hususunda adımlar atılmalıdır. Bunun yanı sıra, kadınların doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı, gübre kullanımı, su ve toprağın korunması konularında bilinçlendirilmesi önem arz etmektedir.

Nesli tehdit ve tehlike altında olan ve endemik bitki ve hayvan türleri açısından yasal olmayan ticaretin önlenmesi ve bunların yerinde korunması ve üretilmesi konusunda kadın kooperatifçiliğinin özendirilmesi ve desteklenmesi, doğal kaynaklara ulaşım açısından kadın girişimciliği önem gösterdiğinden, bu konuda özellikle kadınlardan oluşan kooperatifçiliğin özendirilmesi ve desteklenmesi sağlanmalıdır.

Ekolojik tarımın yanı sıra, doğayı tahrip etmeyen eko turizmin kadınlara anlatılması, bilgilendirilmesi ve desteklenmesi, gıda güvenliğinin sağlanmasına yönelik kadınların bilinçlendirilmesi ve girişimlerinin desteklenmesi önem arz etmektedir.

Çevre politikalarının uygulanmasında kadınların etkinliğinin arttırılması için bilinçlendirme ve farkındalık yaratılması, bu konularda kadınların etkinliğini arttıracak politikalar için cinsiyet temelinde veri üretilmesi ve araştırmalar yapılması öneriler arasında yer almaktadır.

Bunun yanı sıra, afet öncesi hazırlık ve afet kriz yönetiminde kadınların yeterince rol almaması, kadınlar ve çocuklar için farklı ihtiyaçların göz ardı edilmesi, yaşamsal mekânların doğru planlanmasından uzak olması, kentsel mekânların planlanmasından uygulanmasına kadar her aşmada kadınların söz sahibi olmaması göz önüne alınarak bu konulara ilişkin çözüm önerileri de getirilmelidir.

Sonuç olarak, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler ve üniversitelerin işbirliği ile kadınların belirtilen bu sorunlarına çözüm bulunması amacıyla, çevre bilincinin artırılması, doğa bilimleri ile ilgili eğitim ve araştırmalarda kadınların daha fazla yer alması, kadının çevre ve kalkınma konularında katılımının önündeki engellerin yasal düzenlemelerle kaldırılması, çevrenin korunması ve yönetimi amacıyla planlanma faaliyetlerine kadınların katılımının artırılması önemli ve gereklidir.

HAK İŞ VE HİZMET İŞ ÇEVRE  ÇALIŞMALARI

HAK-İŞ/ Hizmet İş; su hakkını savunmanın insanlığı, medeniyeti ve insanca yaşana bilirliği korumak olduğuna inanmaktadır. Yaklaşık yarım asırdır sosyal meselelerde ilkeli, kararlı ve sorumlu bir duruş sergileyen Konfederasyonumuz HAK-İŞ, kendisine bağlı işkolu sendikaları ve 700 bini aşkın üyesi çalışan ile birlikte, geniş toplum kesimlerinin suyun önemine dair bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi su kültürü ve medeniyetinin yaşatılması ve geliştirilmesi yönünde her türden projeyi ve çalışmayı desteklemek amacıyla bir dizi faaliyet yürütmektedir.

HAK-İŞ olarak, ülkemizin farklı noktalarında çok sayıda hatıra ormanı kurduk. Ankara’da ”Özgecan ASLAN Hatıra Ormanı” ve ”Engelliler Komitesi Hatıra Ormanı” fidan dikimleri gerçekleştirdik; Hükümetimizin 11 Kasım Milli Ağaçlandırma Günlerindeki “Geleceğe Nefes” temalı fidan dikme seferberliklerine 81 ilin tamamında somut katkılar sunduk.

Bu yıl kadınlar günü vesilesiyle; Türkiye’nin en büyük işçi sendikası HAK-İŞ/HİZMET-İŞ, küresel iklim değişikliği ve toplumsal cinsiyet eşitliğine dikkat çekmek amacıyla, Hatay Ormanları Ağaçlandırma Arazisine kadın üyelerini temsilen 37 bin 343 fidan bağışladık.

Fidan bağış sertifikaları, adlarına bağış yapılan 37 bin 343 HİZMET-İŞ’li emekçi kadına dijital sertifika olarak gönderdik.

Bu toprakların anneleri ve kadınları iş ve aile yaşamındaki emekleriyle ve dünyaya getirdikleri evlatlarla bu ülkenin gerçek mimarlarıdır. HİZMET-İŞ Sendikası olarak dünümüzün, bugünümüzün ve geleceğimizin mimarları olan, kadınlarımızın geleceğimize de nefes olmalarına vesile oluyoruz.

Bu sebeple HİZMET-İŞ SENDİKASI KADIN KOMİTESİ olarak su kullanımı konusunda davranış değişikliği oluşması ve bu durumun korunması ortak hedefimizdir. Bu nedenle;

  • Kadınlar, çocuklar , gençler, halk, hükümet, işçiler ve sendikalar, iş ve endüstri çevresi, bilim ve teknoloji çevresi, çiftçiler sürdürülebilir kalkınma için kadın ve çevre konusunda etkileşimde ve bu önemli konuyu gündemde tutmalıdır.
  • Temel bir insan hakkı olarak tüm insanların, özellikle kızların, genç ve yetişkin kadınların eğitim düzeyi arttırılmalıdır.
  • Enerji, temiz su, barınma ile hijyen bakımı; yiyecek ve güvenlik gibi temel insan gereksinimi olarak kabul edilmelidir.
  • Kadın-erkek eşitlik temeline dayalı olarak; şiddet ve ayrımcılığın yok edilmesi gerekmektedir.
  • Toplumsal cinsiyet eşitliği ve iklimin korunması arasındaki ilişkiyi ortaya koyan kapsamlı araştırmalar yapılmalıdır.

Davranışların kalıcılığının sağlanması süreç gerektiren bir işlemdir ve kararlılık ile etkinliklere devam edilmesini gerektirir.

Özellikle Kadın Komitelerimizi bu konuda bilinçli ve duyarlı bir çalışma gerçekleştirerek Türkiye’nin dört bir köşesinden katılım sağlayarak Arakan’da  “HİZMET-İŞ SENDİKASI KADIN KOMİTESİ ALİME ARSLAN VE HİZMET İŞ SENDİKASI KADIN KOMİTESİ FADİME ARSLAN ADINDA İKİ SU KUYUSU” projesini gerçekleştirmiş ve su ile kadının ayrılmaz parçası olduğunu kamuoyuna bir kez daha hatırlatmak istemektedir.

GELİN ORTAK GELECEĞİMİZİ BİRLİKTE İNŞAA EDELİM!