Genel Başkanımız Arslan, Kırşehir’deki eğitim seminerimizde yaptığı konuşmada taşeron uygulamalarını değerlendirdi.
Sendikamız HİZMET-İŞ ve Konfederasyonumuz HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, “Hizmetlerde kalitesizlik, sosyal güvencesizlik ve gelecek kaygısına sebep olan taşeronlaşmanın tek çözümü, taşeron emekçilerinin sendikalı yapılarak kadroya alınmasıdır” dedi.
Arslan, Sendikamız HİZMET-İŞ’in Kırşehir’de devam eden eğitim seminerinde yaptığı konuşmada, belediyeler ağırlıkta olmak üzere kamuda bütün işlerin mevzuata aykırı olarak taşeronlaştırıldığını söyledi.
Hesaplarına göre Türkiye’de 1 milyonu aşkın taşeron işçi olduğunu ve bunların çoğunun belediyelerde çalıştığını belirten Arslan, “4857 sayılı yasanın 2. Maddesine göre bu işçilerin tamamına yakını belediyelerin veya kamu kuruluşların asıl işlerinde çalışmaları gerekiyor. Ama maalesef, yasalar istismar edilerek taşeronlaşmanın önü açılıyor. Hâlbuki taşeron işçi çalıştırmanın üç şartı vardır: İşin gereği olacak, uzmanlık gerektiren bir iş olacak ve teknolojik nedenler gerektirecek. Taşerona iş yaptırılacaksa bunlara dikkat edilmesi gerekiyor.
Belediyelerde temizlik taşerona verilmiş, parklarda çalışanların işleri taşerona verilmiş. Allah aşkına bu işlerin hangisi uzmanlık ve teknoloji gerektiriyor? Bunlar belediyelerin asli işleridir ve buralarda çalışan emekçilerin kadrolu olması gerekir” diye konuştu.
Belediyelerin hizmet alanları büyümesine rağmen kadrolu işçilerin azalması ve hizmetlerin taşeron şirketler eliyle yapılmasının sendikal örgütlenmenin önüne büyük bir engel olarak çıktığını ifade eden Arslan, buralarda çalışan işçilerin işlerini kaybetme korkusundan dolayı dava açamadıklarını kaydetti.
“TAŞERONLA İLGİLİ YASAL DÜZENLEMEYE HAK-İŞ VESİLE OLMUŞTUR”
Taşeron işçileriyle ilgili geçtiğimiz aylarda yasalaşan düzenlemeleri olumlu bulduğunu, fakat sorunları çözmeye yetmediği için yeni düzenlemelere ihtiyaç olduğunu vurgulayan Genel Başkanımız Arslan, şöyle konuştu:
“Taşeron işçileriyle ilgili düzenlemeleri içeren yasa ile bazı iyileştirmeler getirilmiştir. Ancak buna rağmen istediğimiz gibi ilerleyemiyoruz. Çünkü yine önümüzde önemli engeller var. Bir taraftan yasanın getirdiği avantajları kullanmak, diğer taraftan da işverenleri örgütlenme konusunda ikna etmek gerekiyor. Hukuk bürolarımız bu konuda çalışıyor. İşçilerimizin haklarını savunuyoruz. Bu konuda hükümete alternatif önerilerimizi iletiyoruz.
Biz bu konuda “Seni Sendika Korur” ve “Hakkın Bize Emanet” temalarıyla büyük bir örgütlenme hareketi başlattık. Kısa zamanda Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdik. 53 bin üyemiz vardı, Temmuz 2014’te yani 6 ay sonra 83 bin üyeye ulaştık. Üye sayımız yaklaşık % 40 arttı. Bugün bu rakam 90 bin civarındadır. Peki yeter mi? Tabii ki yetmez. 1 milyonun üzerindeki taşeron işçilere bakınca çok daha çalışmamız gerekiyor. 24 Ocak’ta kampanyamızın hedefine ulaştığını gören bir kısım örgütler Ankara’da, hemen bir miting yaptılar. Çünkü HAK-İŞ’ten, HİZMET-İŞ’ten geri kalmamak için telaşa kapıldılar. Demek ki bizim böylesine bir öncülüğümüzün olduğunu diğer örgütler de ispat ediyor. Türkiye’de üyesini en çok artıran konfederasyon HAK-İŞ’tir. Bu taşeron yasasındaki iyileştirmelerin en önemli sebebi ve faili HAK-İŞ’tir. Tam istemesek bile önemli bir noktaya geldik, önemli bir aşama kaydettik. Hastanelerde, Kredi Yurtlarda, belediyelerde ve diğer kurumlarda kampanya yürütüyorlar.
Avantaj, imkan, fırsat ve dezavantajlarımızı değerlendirerek alan çalışmaları yapıyoruz. Bir taraftan da bu arkadaşlarımızı kadrolu yapma mücadelesi veriyoruz. Ama önce bunların sendikalı olması gerekiyor. Biz, yapma imkanımız olup da yapamadıklarımızdan hesaba çekileceğiz. HAK-İŞ ve HİZMET-İŞ’in misyonu budur.”
“EMEKÇİLERİ SENDİKALI YAPMAKLA YAŞAM HAKLARINI DA GARANTİ ALTINA ALIYORUZ”
Ülkemizin en önemli ve öncelikli konularından birisinin de iş sağlığı ve güvenliği olduğunu belirten Arslan, şunları kaydetti:
“İş kazalarında ölüm sıralamalarında dünyanın en önde gelen ülkelerindeniz. Daha fazla kazanma, daha az ücret ödeyerek para kazanma hırsı maalesef özel sektörde ölümleri artırmaktadır. Bunların adı iş kazası değil iş cinayetleridir. Ülkemizin çok ciddi bir beşeri sermayesini kaybediyoruz. Bizim için iş değil, can azizdir. Tedbir alınsa bunların yüzde 90’nı önlenecek. Örneğin Çin, son yıllarda ölümleri 8’den 1’e indirmiş. Nasıl? Teknolojilerini geliştirmiş, insanına değer vermiş. Biz niçin yapamıyoruz? Oysaki yapabiliriz.
Ölümlerin yaşandığı işyerlerinin çoğu taşeron ve sendikasız işletmelerdir. Sendikaların olduğu işyerlerinde iş kazaları çok düşük. Ölümlü oranlar çok düşük. Demek ki sendikalı olmak önemli bir önleme unsuru. Biz sendikalı yapmakla sadece toplu sözleşme hakkını değil, yaşam haklarını da garanti altına almış oluyoruz.”
“ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU’NUN YAPISI DEĞİŞMEDİKÇE, SONUÇ DEĞİŞMEZ”
Arslan, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun yapısından dolayı, belirlenen ücretin kimseyi tatmin etmeyeceğini de ifade ederek, söylerini şöyle sürdürdü:
“Asgari Ücret Tespit Komisyonu 15 kişiden oluşuyor: 5 işveren, 5 işçi, 5 hükümet. Fakat işçileri bir konfederasyon temsil ediyor. İşverenlerin tek konfederasyonu var. Hükümet de belli. İşçilerde sorun var. HAK-İŞ bu komisyonda yok sayılıyor. Kanun darbe döneminde hazırlanmış. TÜRK-İŞ, darbecilerin onlara sağladığı imkânı bir hak gibi görüyor. Ücret belirleniyor, kimseyi tatmin etmiyor. Niçin? Çünkü farklı teklif, farklı ses yok. O yüzden mutlaka Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda HAK-İŞ’in de olması lazım. Böylesine bir haksızlık var ortada. Bu yasayı değiştirmek zorundayız. Bu mücadeleyi başlattık. Bütün konfederasyonların üye sayısı oranında temsil edilmesini sağlamalıyız. Uluslararası sözleşmeler de bunu gerektiriyor.
5,5 milyon insan asgari ücretle çalışıyor. TÜİK’in araştırmaları böyle. Bunların doğrudan yaşamları asgari ücrete bağlı. Ama bu ücreti tespit edilirken Türkiye’nin şartları, geçim zorlukları dikkate alınmıyor. Tartışmaların bile sahiciliği yok, karşılığı yok, anlamı yok. Çünkü yapısal bozukluk var. İşçiler temsil edilmiyor. Bilimsel bir asgari ücret nasıl olmalı, onu konuşalım. Esas tartışmamız gereken sonuç değil, sebeplerdir. Sebepleri konuşmazsak sonuç yine ölü doğacaktır.”